Yalnızlık (I)

19 Temmuz 2017 Çarşamba

Türkiye yakın tarihinin hiçbir döneminde böylesine yalnızlaşmamış, uygar dünya tarafından böylesine dışlanmamıştı.
Kaç dostumuz kaldı diye sorduğumuzda, aklımıza Katar, Azerbaycan, Pakistan bir de “konjonktürel dostumuz” Rusya Federasyonu’ndan başka ülke gelmiyor.
İktidar dış politikada gaf üstüne gaf yapıyor. İç politikamızdaki uygulamalar uygar ülkelerin anlayamayacakları kadar karmaşık ve vahim.
Sayın Cumhurbaşkanı, içeride ve dışarıda akli melekeleri yerinde hiçbir insanın anlamasına olanak olmayan siyasetler izliyor.
Yurtdışında artık kimse söylediklerine bir anlam veremiyor, söylediklerine inanmıyor. Yel değirmenleriyle savaşa tutuşmuş Don Kişot gibi davranışlar sergiliyor.
Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya gibi ülkeler onun da, başka AKP’li politikacıların da ülkelerinde Türkiye kökenli yurttaşlarıyla buluşmalarına izin vermiyor.
Bu ülkelerde arada bir yazıştığımız, haberleştiğimiz meslektaşlarımız var; kendilerine sorduğumuzda bize sayısız neden sıralıyorlar.
Bu ülkelerde toplam beş milyona yakın yurttaşımız, soydaşımız yaşıyor. Bunlar siyasal açıdan tekçi bir blok oluşturmuyorlar. İçlerinde AKP ve MHP yandaşları gibi CHP yandaşı sosyal demokratlar, sosyalistler, HDP yandaşı Kürtler, bağımsız liberaller, çok sayıda Ezidi, Süryani, muhalif Aleviler de var.
Sayın Cumhurbaşkanı her konuşmasında bu gruplardan bir ya da birkaçını küstürüyor. Örneğin, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı “teröristlikle” suçluyor. Oysa ortada ne bir iddianame ne de bir yargı kararı var. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu Adalet Yürüyüşü’nde PKK’li ve FETÖ’cü teröristlerle kol kola yürümekle suçluyor. Kol kola yürüdüğü insanlar TBMM’de üçüncü büyük grup olan HDP’nin milletvekilleri. Haklarında yargıdan gelen bir herhangi bir suçlama bulunmuyor. Yurtdışındaki HDP yanlısı gibi CHP yanlısı sosyal demokratlar da bu suçlamalardan rahatsızlık duyuyorlar. Batılı ülkelerin yönetimlerine de bu suçlamalar inandırıcı gelmiyor. Cumhurbaşkanı’nın ve AKP’li politikacıların ülkelerinde yurttaşlarımızla buluşmalarına bu “ayırımcı” söylemleri nedeniyle izin verilmiyor.
Kendilerince haklı değiller mi?
Sayın Cumhurbaşkanı iki de bir Fransa’daki OHAL ile Türkiye’deki OHAL’i karşılaştırıp dünya Fransa’yı niçin eleştirmiyor, diye soruyor. Oysa ikisi arasında belirleyici farklar var. Türkiye, OHAL’e ilişkin olarak ilgili Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 13 maddesine kısıtlama şerhi koymuş. Bunlar arasında “tutuklulara iyi muamele”, “adil yargılama” gibi maddeler bulunuyor. Bunlar Fransa OHAL’inde yok! Gözaltı süresi Fransa’da beş gün, Türkiye’de otuz güne kadar uzatılabiliyor. Türkiye’de zanlı/sanık ile avukat görüşmesine kısıtlama/yasaklama konulabiliyor. Türkiye’de toplantı, gösteri yürüyüşleri yasaklanabiliyor. Fransa’da bunlar da yok!
Böyle olunca Sayın Cumhurbaşkanı ve AKP’li politikacılar Avrupa ülkelerinde inandırıcılıklarını yitiriyorlar.
Her iktidar gibi AKP’nin de bir ömrü var. Eninde sonunda iktidarını başka bir siyasal partiye bırakacak.
Kalıcı olan bu ülkenin her inançtan, her mezhepten, her etnisiteden, her sosyal sınıf ve katmandan toplumudur.
Ülkenin içine düştüğü yalnızlığın ceremesini hayatın her alanında toplumumuz çekiyor.
(Devamı cuma gününe)  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları