Diğer hegemonya-II

09 Ekim 2023 Pazartesi

Yazının 1. kısmında, ABD hegemonyası gerilerken “Son yıllarda Çin’in kimi alanlarda hegemonya, kimi alanlarda ‘ekolojik üstünlük’ kurmaya başladığına” işaret etmiştim. 

“Hegemonya” durumunu “bir ülkenin, başka bir grup ülkenin ekonomik-siyasi hatta askeri tercihlerini zora başvurmadan yönlendirebilme kapasitesi” olarak tanımlamıştım. “Ekolojik üstünlük” durumu ise bir “sistem” (örneğin: emperyalizm) içinde, “a” gibi bir yapının, diğer, “b, c, d, ...” gibi yapıların gelişmeleri üzerinde, o yapıların “a” üzerinde yapabileceğinden daha büyük etki yapabilme kapasitesini betimliyordu. 

Emperyalist sistem içindeki gelişmelere bu iki kavramın yardımıyla baktığımızda, Çin’in “Yol ve Kuşak” projesinin coğrafyasında, Ortadoğu ve Afrika’da, genel olarak “Küresel Güney”de hegemonya alanlarının şekillenmekte olduğu görülüyor. Çin’in Avrupa Birliği ülkeleri ve kimi sektörler üzerinden ABD karşısında da belli oranlarda bir “ekolojik üstünlüğünün” oluştuğu söylenebilir.

Çin, kendi hegemonya alanlarını, “uygun” koşullarda verdiği kredilerle, sanayi, tarım, madencilik alanlarında doğrudan yatırımlarla, hatta mali yardım, temel altyapı yatırımlarının, telekomünikasyon sistemlerinin kurulmasının gerçekleşmesine, istihdam yaratmaya, teknik uzman yetiştirmeye katkı gibi ekonomik araçlarla; bu ülkelerin çıkarlarını uluslararası kurumlarda korumak, yönetici sınıflarının iktidarını mali ve teknolojik yollarla desteklemek, Batı’nın uyguladığı yaptırımları delmek gibi siyasi araçlarla; ulusal egemenlik ilkesini yücelten, dış müdahalelere karşı çıkan, ülkeler arasında işbirliğini ve eşitliği savunan bir kamu diplomasisi yoluyla, bu arada sayıları hızla artmakta olan Konfüçyüs Enstitüleri gibi kültürel araçlarla inşa ediyor. 

Bu hegemonya inşa süreci, kendini en son BRICS ülkeleri grubunun genişlemesinde, Etiyopya’nın da salt Çin’in “Kuşak Yol Projesi” için gerekli olduğu için katılmasında gösteriyordu. Birçok gözlemci Çin’in BRICS grubunun fiili lideri konumuna geldiğini düşünüyor. G20 grubundan, küresel ısınma ve Ukrayna savaşı konularında çıkan kararlar da Çin’in hegemonya alanlarındaki gelişmelere uygundu. Bu ülkeler için de Çin, Batı karşısında dengeleyici bir çekim merkezi olarak görülüyor.

Ukrayna savaşında, Batı’nın, Rusya’ya (Çin’in en yakın müttefiki) yönelik tepkileri, yaptırımları karşısında, “diğer hegemonya” gözlemini destekleyen gelişmeler yaşanıyor. “Küresel Güney” ülkelerinin büyük çoğunluğu Rusya’ya uygulanan yaptırımları onaylamadı, hatta katılmadı. Dahası Rusya, Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden (CSIS) bir uzmanın deyimiyle “ABD’nin düşmanlarını bir araya getirmeye” başladı. Rusya, Batı’nın hedefinde olan, Venezüella, İran, Kuzey Kore ile silah piyasasında geleneksel müşterileri, Vietnam, Hindistan gibi ülkelerle, Wagner Grubu lejyonerleri yoluyla Libya ve Batı Afrika ülkeleriyle ilişkilerini derinleştirmeye başladı. Bu ilişkiler alanının, Çin’in hegemonya alanlarıyla kesiştiğini söylemeye sanırım gerek yok.

Hegemonyaya göre daha sınırlı bir ilişki olan “ekolojik üstünlük” kendini, Avrupa ve Asya ülkelerinin Çin pazarıyla hem ithalat hem de ihracat alanında, stratejik girdilerin tedarik zincirlerinde, oluşmuş vazgeçilemez bağlarda gösteriyor.

ABD, bu ülkeleri, Çin ile ilişkilerini kopartmaya zorluyor. Ancak, bu ülkeler, The Economist ve Financial Times’da birçok kez vurgulandığı gibi kendi ekonomilerinin Çin ekonomisinden daha fazla zarar göreceğini düşünerek ABD’nin baskılarına direnmeye çalışıyorlar. 

ABD’de de teknoloji sektörü şirketleri, eğer Çin pazarından çıkarlarsa, o talebin yerine ne koyacaklarını, tedarik zincirini kırarlarsa, Çin’in tekele yakın kontrolündeki stratejik girdileri (ender mineraller, piller, mıknatıslar) kısa dönemde nereden edineceklerini bilemiyorlar. Bu şirketler, ekonomik krizin içinde kendilerini, devletin jeopolitik baskısı ile Çin ekonomisine olan bağımlılıkları arasında, “kapana tutulmuş” hissediyorlar, diğer bir değişle de Çin’in “ekolojik üstünlüğünü” ...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları