‘İş bilmezler’ ve ‘mevzi savaşı’

08 Ocak 2024 Pazartesi

Ekonomik (derin yoksulluk, hiperenflasyon), jeopolitik (“şehitler”, Gazze) krizler içinde siyasal İslam, toplumda azınlık olmasına karşın, “yoluna” devam ediyor. “Bu iş bilmezler ülkemizi muz cumhuriyetine çevirdi” saptamasının “iş bilmezler” kısmına katılmak zor. Siyasal İslamın “mevzi savaşlarındaki” performansı da “iş bilmezler” saptamasını desteklemiyor.

‘MEVZİ SAVAŞI’

Gramsci’nin, Hapishane Defterleri’nde geliştirdiği “mevzi savaşı” kavramı, toplum üzerinde hegemonya kurmak için mücadele eden aktörler (sınıf/zümre) arasında yaşanan “savaşları” betimler. Bu kavram, kültürel alanda karşı tarafın ürettiği söylemleri etkisizleştirmeye, dönüştürmeye, yenilerini benimsetmeye (“özgürlükçü laiklik”, “seküler hilafet” vb.), siyasetin gündemini belirlemeye; haklar ve özgürlüklerin, “konuşulabilir olanın”, beğenilerin sınırlarının genişletilmesine ya da daraltılmasına ilişkindir.

Bu kimi zaman ilerleyen kimi zaman geri çekilen, sabırlı, uzun erimli bir süreçtir; toplumun verili yapısı içinde yaşanır, onu “moleküler düzeyde” adım adım değiştirmeyi, karşı tarafın iktidarının zeminini çürütmeyi hedefler. “Mevzi savaşını” tamamlayan bir diğer süreç de karşı taraftan olmayan “ortadaki” kesimlerin, özellikle entelektüelleri, kanaat önderlerini (örn: Liberal entelijensiya...) teker teker ikna ederek, “satın alarak”, kazanmaya, böylece orta alanı, kendine ekleyerek boşaltmaya (toplumu kutuplaştırmaya) ilişkindir.

... VE SİYASAL İSLAM

Cumhuriyet döneminde siyasal İslamın pratiklerini bir “mevzi savaşı” olarak görebiliriz. Bu, önceleri “yeraltında” ama muhafazakâr partilerin kanatları altında ilerleyen bir süreçti. 12 Eylül darbesinin, solu/işçi hareketini bastırarak açtığı meşruiyet alanında, liberal “yararlı salakların” desteğiyle ilerleyen açık bir sürece dönüştü. Siyasal İslam, 1990’larda İstanbul ve Ankara belediyelerini (kaynaklarını) ele geçirdi, ardından 28 Şubat’ın (burada NATO ordusu ve BOP bağlantısını kurabiliriz) açtığı alanda partileşti; ilk genel seçimlerde, hükümet kurarak devleti dönüştürmeye başladı. Böylece, “mevzi savaşı”, bir “pasif karşıdevrim” sürecine, o da ilerledikçe “süreç olarak faşizme” dönüştü.

Siyasal İslam, bu “mevzi savaşı” tarihi içinde biriktirdiği deneylerle, CHP’yi, (onun devleti “yüce nesne” olarak algılayan, “devlet aklı” gibi fantezileri) sayesinde “pasif karşıdevrimin” meşrulaştırıcısı konumuna hapsetmeyi de başardı. Bu kısa tarih siyasal İslamın, rejimini/devletini yönetenlerin “işlerini bildiklerini” gösteriyor.

‘MEVZİ SAVAŞINDA’ SON DURUM

Ne yazık ki devleti “yüce nesne” olarak algılama hastalığı, “devlet aklı” fantezisi etkilerini hâlâ sürdürmeye, siyasal İslam da yeni mevziler kazanmaya devam ediyor.

Eğitimde laiklik tasfiye ediliyor: Devlet okullarında, “Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum” (ÇEDES) Projesi hayata geçirildi; “manevi danışman” tanımı altında imam, vaiz kadroları okullarda “beyin yıkamaya” (pardon eğitim vermeye diyecektim) başladı.

Tarikatlar meşrulaştı: Milli eğitim bakanı, tarikat ve cemaatleri STK olarak niteledi, bunlarla yapılan protokolleri savundu; bu yapılarla işbirliğinin süreceğini söyledi. Böylece siyasal İslamın egemen sınıfının unsurlarını, ideolojisini üreten yapılar fiilen meşrulaştılar.

Anayasa ve hukuk devleti kadük oldu: Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay ile ilgili kararının “hukuki değeri olmadığına ve uyulmamasına” karar vererek AYM’nin otoritesini fiilen yok etti. Böylece: (1) Yasal düzen anayasal güvencesini kaybetti. (2) Rejim kendi yaptığı yasalara dahi uymuyor. Bu ikincisi, artık bir “açık diktatörlüğe” geçildiğini söylüyor.

Halifelik talebi meşrulaştı: İsrail ile ticaret bütün hızıyla devam ederken Filistin’i savunmak bahanesiyle, İstanbul’un en işlek noktasında hayatı durduran bir miting yapıldı, hilafet bayrakları açıldı, halifelik talebi dile getirildi. “Seküler hilafet” tartışması canlandı, “hilafet talebi” konuşulabilir oldu. Yararlı salaklar yine “ütüleyici” (“aslında istemiyorlar” filan) olarak görev başında.

Rejim yeni mevziler kazanmaya devam ediyor. Muhalefetin taktiğini bilen var mı? Umarım “anayasaya saygı” mitingi bu taktiği geliştirmeye yardım edecek bir başlangıç olur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları