‘Liberaller’ yeniden!

27 Ekim 2022 Perşembe

Siyasal İslamın rejimi, oy tabanının daraldığı bir dönemde hem cumhurbaşkanını seçime sokacak hem de bu seçimlerde demokrasi taklidi yapacak. Rejim, “demokrasi taklidi” yapmanın inandırıcılık ölçüsünün, seçimleri kazanma şansıyla, inandırıcı olmaya çalışmaktan vazgeçmenin de meşruiyet iddiasıyla ters orantılı olduğunu biliyor. Rejim, adeta “kaya ile sert yer arasına” sıkıştı. 

YETMEZ AMA, BİLMİYORUM...

Bu noktada liberallerin, seçimlerde muhalefeti bekleyen tehlikeleri düşünmeyi erteleyen tartışmalarla gündemi saptırarak, kararsızları etkileyerek, rejimi destekleme görevi yeniden canlandı. Ancak “siyasi duruma” duhul etmek bu kez kolay değil. Derken... İki kanatlı bir “giriş kapısı” şekillenmeye başladı. Bir kanatta, 15 yıldır Cumhuriyetin, diğer sol yayınların yazarlarının, CHP liderliğine, zaman zaman, kendi önerileriyle birlikte yönelttikleri eleştirileri- yalnızca eleştirileri- alt alta dizerek “Bakın kral çıplak diyoruz” motifi var. Kemal Bey’e bakıp “yetmez” diyorlar ama bir önerileri yok. Dahası, parlamenter sistemde, iktidarın adayının karşısına, beğenseniz de beğenmeseniz de “Ana muhalefet partisi başkanının adayı çıkar” kuralını (“İnce deneyimi” yokmuş gibi) yok sayıyorlar, dün güçler ayrılığı ilkesini yok saydıkları gibi. İkinci kanattaki motif de bu.

Zehirli sonuçlarını yaşamaya hâlâ devam ettiğimiz, atanmışlar-seçilmişler ikileminin (güçler ayrılığını yok saymanın), yerine bu kez sekülarizm-laiklik karşıtlığını, özgürlükçü olan-olmayan laiklik ikilemini sokmaya çalışıyorlar.

Böylece liberaller, muhalefeti, ana muhalefet partisinin adayını önerilerle desteklemek yerine, tam da rejimin arzuladığı gibi fiilen iktidarsızlaştırmaya çalışıyorlar, kararsızları yabancılaştırıyor. İkincisi, ülke seçim koridoruna girmişken muhalefeti, sekülarizm-laiklik karşıtlığı, özgürlükçü olan olmayan laiklik ikilemiyle, Siyasal İslamın kurduğu ideolojik zemine çekmeye çalışıyorlar. Dün “yetmez ama evet” siyasal İslamın hegemonyasını konsolide etmişti. Bugün “yetmez ama bilmiyorum”, muhalefeti sabote ediyor. 

ASLINDA BİLİYORLAR AMA...

Bu tipler Siyasal İslamın, Cumhuriyetle sorununun, haklar ve özgürlüklere değil, kimi imtiyazların, sınıf çıkarlarının tasfiyesine ilişkili olduğunu bilirler ama Cumhuriyetin kendi döneminin jeopolitik, sosyal formasyonun yapısal özelliklerinden, ideolojik belirlenmelerinden de kaynaklanan, sol hareketin kendi eleştiri alanının içinde hep gündemde tuttuğu zaaflarını, eksikliklerini, Siyasal İslamın hegemonya sürecini destekler biçim tekrarlayıp dururlar.

Rejimin temsilcileri de gerçek durumu, Mahir Ünal örneğinde olduğu gibi sık sık dile getirirler. AKP Grup Başkanvekili Ünal’a göre, “Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır. ... Fransız devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi Mao’nun Çin kültür devrimidir. Lügate dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir.”

Ünal’ın derdi, Fransız ve Çin devrimlerinin, modernizmi, ekonomik-siyasi dönüşümleri değil, “lügat”. Siyasal İslamın rejiminin “sırrı” da burada: Cumhuriyet “lügati” değiştirince nüfusun yüzde 90’ından fazlası okuryazar olma, bilgiye kendi pratiğiyle ulaşma şansına kavuşurken demografik açıdan anlamsız yüzde 2 ila yüzde 8 arası, üretimle ilgisi olmayan bir azınlık, “neyin doğru olup olmadığını söyleme, ‘düşünme setlerini’ belirleme ayrıcalığını dolayısıyla toplumda üretilen ekonomik artığa ulaşma araçlarını” kaybediyordu. Siyasal İslamın son 20 yıllık tarihi, bu araçları, modern zamanların ürünü “süreç olarak faşizm” içinde geri alma çabasıyla ilgilidir. Liberaller, yine bu süreçle işbirliği içinde.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları