Erinç Yeldan

54. Yıldönümünde 27 Mayıs

28 Mayıs 2014 Çarşamba

27 Mayıs 1960 Devrimi bundan 54 yıl önce, anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışları ile meşruluğunu yitirmiş bir iktidara karşı direnme hakkı kullanılarak gerçekleştirilmişti. Şurasını unutmayalım ki, Demokrat Parti (DP) iktidarı Türkiye’nin aydınlanması ve demokratik devrimi açısından gerici bir hareket idi. Menderes iktidarı çoğunluk diktası yolunda tehlikeli bir süreç başlatmış idi.
27 Mayıs Devrimi’ni hazırlayan koşulları incelediği yazısında, Alpaslan Işıklı Hoca 2010 yılında Mülkiye Dergisi’nde şu satırları yazmaktaydı: “Bu bağlamda öncelikle belirlenmesi gereken, Menderes iktidarı döneminde ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinin çiğnenmesi pahasına ciddi bir anayasa ihlali fiilinin işlenmiş bulunmasıdır. Meclis bünyesinde kurulan ‘Tahkikat Komisyonu’, yasama organının yargı erkini de üstlenmiş olması ve bir çoğunluk diktası kurulması yönünde ciddi sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Nitekim, şiddet, şiddeti doğurmuş; muhalefeti bastırmak için siyasi şiddete başvurmuş olan Menderes iktidarı, sonunda askeri müdahalenin kurbanı olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında çok partili siyasi yaşama geçilmiş, ancak ne mevcut anayasa, ne siyasi partiler kanunu, ne de seçim kanunu değiştirilebilmiş idi. Bunun ötesinde DP’nin dayandığı tarım ve ticaret rantlarına bağlı dış destekli birikim modeli çökmüş ve Türkiye ağır bir ekonomik krize sürüklenmiş idi. Sungur Savran Hoca’nın sözleriyle, “Her şeyden önce darbe; sanayi burjuvazisinin, iktidar blokunun o güne kadar yönetici konumunda olan öteki unsurlarıyla çelişkisinin başka araçlarla çözülemediği bir durumda, zora dayanan bir çözümdür. 27 Mayıs’la sanayi burjuvazisinin öteki hâkim sınıf dilimlerine karşı önemli bir mevzi kazanması, en önemli ifadesini 27 Mayıs’ın miras bıraktığı iktisat siyaseti çerçevesinde (planlama, sanayinin korunması, vb.) ve siyasal rejimde bulacak olan siyasi üst yapının tarımsal/ticari sermaye birikiminden sınai sermaye birikimine geçişin ihtiyaçlara uyarlanması olduğu söylenebilir.(*)
Ancak, darbe sonrasında her şeye rağmen sonuçta demokrasi yanlısı unsurların ağırlığı belli ölçüde belirleyici olmuş; ülkemizde 1961 Anayasası’nın çerçevelediği bir özgürlük ve toplumsal gelişim koşulları sağlanabilmiştir. 1961 Anayasası’yla,
? Çağdaş bir demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olarak bilinen “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin ve anayasal rejimin gerçek güvencesi olan Anayasa Mahkemesi kurulmuştur;
? Türkiye’nin çalışma yaşamı demokratikleştirilmiş, sendikal özgürlükler genişletilmiş ve sendikalara grevli toplusözleşme hakkı verilmiştir;
? Kişisel özgürlükler ve temel haklar tek tek sayılmış ve güvence altına alınmıştır;
? Anayasa Mahkemesi’nin bir kararıyla, sosyalist bir partinin kurulabileceği ve Meclis’te yer alabileceği karara bağlanmıştır. Bu olanak ile Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kurularak, on beş üye ile Meclis’e girmesini sağlamıştır. Böylece işçi sınıfının ideolojisinin Meclis’te temsil edilebilmesi olanağı doğmuştur.
Her şeyden önce, 1961 Anayasası gerçek özgürlükler içeren, dünya çapında ileri ve çağdaş bir anayasa idi. Sonuç olarak, Suay Karaman’ın vurguladığı üzere, “27 Mayıs 1960, Cumhuriyet tarihimizdeki önemli dönemeçlerdendir. Devrimci, özgürlükçü, aydınlanmacı, ilerici ve çağdaş atılımlar yapılmış ve kurumlar oluşturulmuştur. 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin topluma kazandırdığı en büyük yapıt olan 1961 Anayasası ile laik devlet yapısına sosyal devlet ve hukuk devleti kavramları girmiştir. Dünyanın en ileri ve çağdaş anayasalarından olan 1961 Anayasası, insan hakları ve temel hak ve özgürlüklere en üstün değeri vererek, sosyal hukuk devleti ilkesini benimsemiştir.(**)

***

Not: Geçen haftaki yazımızda Yordam Kitap tarafından yayımlanan Kapital’in ikinci cildinin çevirmeninin sayın Metin Çulhaoğlu olduğu yanlışlıkla dile getirilmiştir. Doğru olanı, Mehmet Selik’e ait olan eserin ilk çevirisi, Nail Satlıgan tarafından kavramsal olarak yeniden düzenlenmiş ve Almancası Erkin Özalp, İngilizcesi ise Oktar Türel tarafından gözden geçirilmiştir” şeklinde olacak idi. Bu yanlış eksik bilgilendirme nedeniyle değerli Yordam emekçileri ile emeği geçen hocalarımdan ve siz okurlarımdan özür diliyorum.

(*) Sungur Savran (1997). Türkiye’de Sınıf Mücadeleleri, Kardelen Yay. Sf. 198.
(**) Suay Karaman (2010) “27 Mayıs 1960 Devrimi 50 Yaşında” Mülkiye Dergisi, sayı 267, sf. 211-233.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları