Türkiye-AB İlişkileri Nereye Gidiyor?

20 Haziran 2011 Pazartesi
\n

\n

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde üç temel boyut vardır:

\n

1) Kurumsal ve yapısal ilişkiler ve anlaşmalar boyutu,

\n

2) Uyum çalışmaları ve görüşme süreci boyutu,

\n

3) Türkiye ile AB arasında “doğal olarak gelişen entegrasyon” boyutu.

\n

İlk ikisinin birlikte ele alınmaları ve uyum içinde olmaları gerekir. Aynen bir otomobilin direksiyonu, motoru, aktarma organları ve tekerlekleri arasındaki ilişkiler gibi.

\n

Direksiyonu doğru yöne çevrilmemişse, aktarma organlarının ve tekerlek lastiklerinin performansı bir anlam taşımaz.

\n

Montaignein ünlü bir sözü var: “Hedefi belli olmayan gemiye hiç bir rüzgâr yardım edemez.” Türkiye-AB ilişkilerindeki temel sorun budur. Kurumsal ve yapısal bağlar ve anlaşmalar ile görüşme süreci içindeki konjonktürel olarak sürdürülen ilişkiler örtüşmeli ve bir bütünlük içinde yürütülmelidir. Ancak bu ikisi, şimdiye kadar farklı yönlerde yürüdü.

\n

- AB kurumlarının Türkiye’nin üyeliği konusunda siyasi iradeleri ortaya konmadı; “Türkiye üye yapılacaktır” kararı, yaklaşımı ve siyasi iradesi bulunmuyor.

\n

- Kararı olmadığı için bir tarih de verilmemiştir.

\n

- Bunlar yetmiyormuş gibi, “Görüşmelerin ucu açık” denmiştir; her an kesilebileceği ortaya konmuştur. İşi sağlama bağlamak için, “İşgücü dolaşımı serbest olamaz, tarım bütçesinden pay yok, yapısal destek fonlarından yararlanamaz” denmiştir.

\n

- Bütün bunlara ek olarak,Türkiye’nin AB üyeliği, “AB’nin hazmetme (absorbtion) kapasitesine bağlanmıştır. Yani AB ülkelerinin, hatta sadece birinin “hazımsızlığısöz konusu ise Türkiye içeri alınamaz.

\n

- 2004 ve 2005 müzakere çerçeve anlaşmaları ile,”Türkiye’nin AB’ye nasıl üye olacağı değil”, müktesebata (ve AB kararlarına) uyum ve itaati sağlanırken, neredeyse “nasıl üye yapılmayacağının koşullarısıralanmıştır.

\n

Süreç ne işe yarar?

\n

Müzakere edilmekte olan fasılların (başlıkların) bir kısmı tamamlandı, bir kısmı askıya alındı, kalanları da ileride görüşülecek.

\n

35 fasıldan 34’ünün Rumlara, Yunanistan’a ve Fransa’ya rağmen tamamlandığını varsayalım; bu ne anlama gelir; Türkiye, karar mekanizmasının içinde yer almadan AB’ye uyum sağlamış ve kurumlarının ileride alacağı kararlara da itaat etme taahhüdü altına, “uluslararası bir anlaşma ile sokulmuş olur”.

\n

Kısacası, AB’nin arka bahçesi haline getirilmiş olur. İşte bu nedenle;

\n

- stratejik ve kurumsal anlaşmalar, bağlar ve ilişkilerle,

\n

- görüşme süreci arasında tamamlaşma ve uyum olması gerekir.

\n

Babası kızını veriyor; kaç altın vereceksiniz, çeyize ne katacaksınız diyor, ama “medeni nikâh”tan hiç söz etmiyor. Kız eve uyum sağlıyor ama hakları yok, hukuktan yararlanamıyor; çünkü karar mekanizması içinde değil.

\n

Türkiye’de değişik çevreler AB ile ilişkileri, hep kendi pencerelerinden görmeye çalıştılar.

\n

- Kimi aydınlar “Türkiye Batılılaşıyor” diye baktı, kumalığı Batılılaşma olarak gördü.

\n

- Siyasiler günü (ve dönemi) atlatmak için AB’yi bir araç olarak kullandılar. 6 Mart 1995’te, Aralık 1999’da, 3 Ekim 2005’te Türkiye’de kutlamalar yapıldı.

\n

- Demokrasi sevdalılarının bazıları, “Türkiye AB’ye bağlanırsa demokrasi gelir zannettiler”.

\n

- Kimi iş ve işçi çevreleri olayı, küreselleşmenin kendilerine getireceği bir avantaj sandılar. Ama sonunda en fazla yakınmaya başlayanlar onlar oldular.

\n

- Kimileri de gidişatın sakıncalarını çok iyi gördükleri halde görmezlikten geldiler. Esen rüzgârlardan ben de yararlanayım” diye meseleye baktılar.

\n

18 Haziran 2011’de İstanbul Barosu’nda Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili bir toplantı yapıldı. Akademisyenler, siyasiler, bürokratlar, hukukçular konuyu tartıştılar. Ben de konuşma yapanlardan biriydim.

\n

Türkiye-AB ilişkileri konusunda 30 dolayında kitap yayımlamış, sayısını çoktan unuttuğum kadar makale yazmış ve konferans vermiş bir akademisyen olarak bütün bu gerçekleri dile getirmekten usandığımı söyleyebilirim.

\n

Türkiye cephesinden sorunun temelinde, meseleyi bilenlerin, bilmezlikten gelenlerin, istismar edenlerin ve hiçbir şey anlamayanların oluşturduğu bir karmaşa yatmaktadır. Adı geçen taraflar 1960’lı yıllardan beri varlıklarını hep sürdürmüşler ve icraatın, şu ya da bu biçimde içinde olmuşlar ve kamuoyunu yönlendirmişlerdir.

\n

Bugün geldiğimiz darboğazda herkesin rolü vardır.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları