Adnan Çoker: Lale gibi bir ney sesi

31 Ağustos 2022 Çarşamba

1989 yılında TRT-Televizyonunda birçok sanat dalının erbabıyla söyleşiler yapıyordum. Geçen hafta yitirdiğimiz büyük ressamımız Adnan Çoker (1928-2022) de konuğum olmuştu. Konuşma tonu sanki bir tuvalin üstünde hızla birbirini kovalayan fırça darbeleri gibiydi. Konumuz resim ve müzik sanatlarını karşılaştırmak; tarihi ve çağdaş deyişi irdelemekti. 

Müzik sanatı sizin resminizi nasıl etkiledi?

Müzikten etkilenmekte ekleme olamaz. Doğuştan varsa vardır. Yetinilir. Benim de doğuştan müziğe bir ilgim vardı. Bilimsel değil ama seviyorum müziği. İlk görüntüler bir heves olarak kabul edilebilir. Örneğin müzikle ilgili başlıklar verdim çalışmalarıma: “Op.19” (1954) veya “Boşlukta tekrarlanan Tema” gibi. Paris yıllarımdan sonra (1960), ikinci dönemimde Cezanne tipinde kontrpuan tekniğinden yararlandım. Üçüncü dönemimde caz etkin oldu. Daha emprovize bir şeydi, o anda oluşum. Resimde soyut-ekspresyonizmin getirdiği. O anda yapacaksınız. Resmin tümünü baştan, düzeltme şansınız yok artık. Aynen cazda sahnede oluşan bir olguyu biz tuvalimizde uyguluyoruz. Önce hiçbir düşünceniz yoktur; fırçayı gezdirirken duygular gelişir. Bir caz müzisyeni “Bugün iyi çalamadım” diyebilir. Bizde de aynen, aksamadan baştan sona yürütmek önemlidir. Tıpkı Zen Budizm’deki gibi. O an bir daha geri gelmez. O anı bir daha yaşayamayacaksınız. Eğer bir bozulma olursa, resmin tümünü baştan yapmalısınız. 

Burada resim ve müzik sanatları arasında bir soyut-somut karşılaştırması yapabilir miyiz?

En soyut ressamlar bile 1930’da “somut resim” diye girdiler. Emprovize müzik, soyut ekspresyonist resim gibi tekrarlanamaz. Doğrudan doğaçtandır. Bir daha tekrarlanmayacak. Düşünsel pay çok gerilere itilmiş. Onun yerine duygular ön plandadır. Ancak bunun bir dili vardır. Böyle bir şey yaptığın zaman:

1) Ressamca rastlantılar gelir. Bu rastlantıları sanatçı iyi görürse bırakır. (Örneğin boya akmışsa.) Yoksa değiştirir. 2) Doğaçtan müzikte olduğu gibi, amacınızı gizleme olayı vardır. Bütün fikirlerinizi, bütün kompozisyon fikirlerinizi, amaçlarınızı gizlemeniz lazımdır. Çünkü doğaçlamanın tekniğini bozar. Sonuna kadar sürebilmeniz için amaçlar belirgin olmamalıdır. Müzikten etkilenen yön, doğaçtan müziğin özelliğidir.

Son dönemime gelince mimari ile sıkı bir ilişki içindeyim. Şu veya bu müziği dinlemem söz konusu değil. Seyirci yine müzikal tadlar bulabilir. Üçüncü dönemimde çalışmalarıma kişiyi yönlendirmeden yaklaşıyorum. Seyirci rahat bir şekilde müzikal değerlerin var olup olmadığını araştırabilir. Belki bir yapı-ritim-minimalizm ilişkisi bulacaktır. 1954’de John Cage sessizliği dillendirdi. (4’33” adlı eser). Sonra bantları kesti ve araştırdı. Buna bir nevi kolaj dedi. Rauschenberg kombine resim yapmış, Cage’den etkilenmişti. 

Resminizde özellikle etkilendiğiniz çalgı tınıları var mıdır?

Çalgıda olanakları geniş olanı arıyorum. Müziğin tarihi sadece müzisyenlerin tarihi değildir, aynı zamanda çalgıların tarihidir. Ben gelişmiş çalgıları tercih ederim. Rönesans resmi ile Rönesans müziği çok farklıdır. 1969’da İlhan Mimaroğlu benim bir sergim için kolaj yapmıştı: Resimlerin asılış alanına göre, “sükutlar”, “gürültüler” şeklinde. Ben de Xenakis’in “Metamorfoz”u üstüne Niyazi Sayın’ın neyini ekledim. Arada, lale gibi bir ney taksimi, 20. yüzyılın garip boşluğunda süzülüyordu. Bunu uyguladım. Ney güzel bir çalgı, kendi başına yeterli bir alet gibi görüyorum. Geçmişten seslenen mistik bir yönü var. Ama Xenakis eklenince daha bir derinleşiyor.

Doğu-Batı, eski-yeni birlikte bir şeyler söylüyor sizin için.

Temel olarak Leonardo’yu severim. Sinan, Türk mimarisinin özetidir. Yakın ilgim var ona. Bir de Maleviç: Zaman-mekân ve yerçekiminin olmadığı bir düşünce; belki zamanımızın Einstein’ı, yirminci yüzyılın en büyüğü. Ritim ve belki de minimalize edilmiş bir görüntü konusunda müziğin etkisini bulursunuz onun resminde.                                                                                            



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları