Hangi konsere gitsem, hangisini anlatsam!

13 Nisan 2022 Çarşamba

İstanbul çok zengin müzik günleri yaşıyor. Yalnız Avrupa yakasında değil, Anadolu yakasında, örneğin Süreyya Operası’ndaki programlar da birbirinden ayrıcalıklı. Bu akşam değerli tenorumuz Erol Uras anılacak, yarın akşam İtalyan oda müziği şarkıları var. Bazen yalnız Avrupa yakasına yetişebiliyoruz. Aynı geceye rastlayan birkaç etkinlik arasında ikircikte kalıyoruz! 

Geçen hafta Venezüella Simon Bolivar Senfoni Orkestrası, iki konser ile İş Sanat’a geldi. Neredeyse sahneden taşan kocaman orkestrayı, o topluluğun içinden yetişmiş Şef Christian Vasquez yönetiyordu. İlk konseri çellist Poyraz Baltacıgil’in solistliğinde dinledik. Dvorák’ın Si Minör Çello Konçertosu’nu ve Sergey Prokofyev’in 5. Senfoni’sini seslendirdiler. Konser baştan sona görkemliydi. Şefin topluluğu ile özleşmesi ve Poyraz’ın son derece duygulu, bilgili yorumu uzun alkışları hak etti. Epeydir böylesi tutkulu alkışlara rastlamamıştık.

Aristo’nun bir sözü vardır hiç aklımdan çıkmaz: “Nitelikli müzik dinleyerek yetişen çocuk iyi bir karakter geliştirecektir.” “El Sistema”nın kuruluşuna ve dünya üstündeki başarılarına hayran kalmamak elde değil. Latin Amerika’nın yoksul çocuklarına iki üç yaşından başlayarak iyi müzik öğreten bir örgüt. 1975’te José Antonio Abreu adlı bir iktisatçı ve müzisyen Venezüella çocuklarına, karşılıksız klasik müzik eğitimi sağlamak için bu sistemi geliştirmişti. Çekirdek kadro ve küçük gruplar içindeki yöresel eğitimciler okul öncesinden çocukları orkestraya hazırlıyordu. Çocuklar müziği ilahi bir güç olarak algılıyor, eğlenerek, severek tutkuyla öğreniyorlar. Venezüella’nın ulusal vakfıyla desteklenen çocuk ve gençlik orkestralarının yanı sıra kurulan korolar da her yaşta binlerce yoksul çocuğun yaşamını değiştirmekte. Abreu, Türkiye’ye gelmiş, bizim için de güzel önerilerde bulunmuştu.

CAN ÇAKMUR’DAN RAVEL

Bugün dünyanın sayılı piyano yarışmalarını kazanan Can Çakmur (d.1997) ile ne kadar gurur duysak azdır. Öncelikle çalışkanlığı, harika tuşesi, piyanosuyla bütünleşmesi, çaldığı bestecinin kişiliğini kendi zarafetiyle birleştirmesi onu ayrıcalıklı kılıyor. Yıllar önce Boğaziçi Albert Long Hall konserlerinde onu ilk kez izlemiştik. Yaptığı işteki titizliğini daha o günlerde kanıtlamıştı. Maurice Ravel’in sol majör piyano konçertosunu dinlerken gözlerim doldu. Çaldığı üç bis parçasında da anladık ki bunca başarının ardından onun o güler yüzlü, alçakgönüllü kişiliği hiç değişmemiş.

Ender Sakpınar yönetimindeki İDSO, programa Gabriel Faure’den Pavane ile başladı ve Ravel yapıtlarından oluşan izlenimci bir programı titizlikle sundu. Konserler hâlâ AKM’deki tiyatro salonunun yetersiz akustiğinde devam ediyor. AKM kapalıyken onca yıl her hafta değişik akustikte çalan İDSO ve onun dinleyicileri artık bir an önce konser salonunun açılmasını bekliyorlar.

RENGİM GÖKMEN VE AKSES

Rengim Gökmen yönetimindeki İstanbul Oda Orkestrası’nın Cemal Reşit Rey Salonu’ndaki konserinde geçen yılki İstanbul Festivali’nden tanıdığımız marimba sanatçısı Beste Gürkey, Emmanuel Sejourne’nin “Marimba ve Yaylı Çalgılar için Konçertosu”nun (1960) solistiydi. Klasik bir orkestranın solisti olarak pek alışık olmadığımız bu çalgı zarif yorumcusuyla dinleyicilerin büyük ilgisini çekti.  

Necil Kâzım Akses’in 2. Senfoni’sini programa almak ise bir kadirbilirlik örneğiydi. Akses (1908-1998) Türk Beşleri’nin en genç üyesidir. Yüzünü Batı müziğine döndürse de Türk müziği makamlarını, aksak tartıları modern görüşle birleştirmiştir. İki dünya savaşı arasında Orta Avrupa’ya gidip Prag’da zamanın ünlü hocalarından aldığı eğitim sonucu, çağdaş Türk müziğine yeni bir ses getirmiştir. Ben onun biyografisini yazıp tamamladığım günlerde, onu da tam 90 yaşında yitirmiştik. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitap hemen tükenmişti. Ne yazık ki orkestralarımız çok ender çalar onun bestelerini. Itri’nin Nevakar’ı Üzerine Scherzo, Bir Divandan Gazel, Viyola Konçertosu gibi başyapıtları birbirinden görkemlidir. 1978’de yazdığı 2. Senfoni ise belki de en az yorumlanandır. Rengim Gökmen ve İstanbul Oda Orkestrası’nın o senfoniyi programa almış olması ve genç topluluğun canla başla seslendirmeleri övgüye değerdi. 

İstanbul iki yakasıyla böylesi rengârenk müzik günleri yaşıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları


En Çok Okunan Haberler