İstanbul’un zengin sahneleri

12 Ekim 2022 Çarşamba

Geçen hafta sanki Berlin’de veya Paris’te yaşadık. AKM sahnesinde üstün nitelikli solistler İDOB orkestrasıyla ve dinleyiciyle kaynaştı. Bütün dünyanın alkışladığı ünlü tenorumuz Murat Karahan ve soprano Kristine Opolais, insan sesinin ne kadar duyarlı, ne kadar değerli olabileceğini kanıtladılar. Konserde İstanbul Devlet Opera ve Bale Orkestras’ını Raoul Grüneis yönetti. Soprano Opolais izleyicilerin arasına inip Rusalka’nın Aryası’nı dramatik olarak söyledikten sonra ve Tenor Murat Karahan Turandot’dan Calaf’ın aryasını bitirdiğinde herkesin gözünde yaşlar vardı. Konserden sonra alkışlar dinmek bilmedi. Bu sanatçıları, AKM’nin (akustiği iyileştirilmiş) salonundaki bir opera temsilinde dinlemek isteriz. Son yıllarda böylesine etki yaratan bir başka dinleti anımsamıyorum.

İDSO’DA BİR SİHİRLİ DEĞNEK

Alexandr Rahbari yönetiminde İDSO’nun konseri İstanbul’daki bir başka sarsıcı olaydı. Kemancı Kirill Troussov, Çaykovski’nin Keman Konçertosunu tutkuyla ve usta bir teknikle çaldı. Eski dost Alexander Rahbari’yi yeniden İstanbul’da görmek çok güzeldi. Onun yönetimindeki İDSO, özellikle Dvorak’ın “Yeni Dünyadan” senfonisinde harikalar yarattı. Rahbari, orkestra elemanlarıyla kurduğu sıcak ilişkisi, abartısız ve bilge yorumuyla bir şefin sihirli değneği olabileceğini kanıtlıyordu. 

İranlı şefle 2000 yılında yaptığım bir söyleşide bakın neler anlatmış: “Avrupa’da kariyere başladığım zaman kendi ülkem İran’dan taşıdığım hiçbir klasik müzik geçmişim yoktu. Otuz yaşında bir İranlı Berlin Filarmoni’yi mi yönetecek, diye telaşlandılar. Bir İranlı nasıl klasik müzik bilirdi? Soyadım Rahbar (rehber). Babam Zerdüşt ailesinden geliyor. Üç bin yıllık bir kültür. Hazimli, huzurlu, olumlu insanlar. Annem Müslüman. Ailenin gerisi Hıristiyan, eşim Güney Afrika kökenli bir Hollandalı!” Rahbari Tahran’da doğmuş. 17 yaşına kadar temel eğitimini oradan almış. İran’ın en iyi zamanında doğduğunu o zamanlar sürekli klasik müzik konserlerine gittiğini ve Türkiye’den gelen pek çok sanatçıyı orada dinlediğini anımsıyor. Sonra Avusturya’ya gidip ünlü besteci Von Einem ile kompozisyon, Macar şef Swarowski ile şeflik öğrenimi görmüş. Bir orkestra şefinin mutlaka kompozisyon bilmesi gerektiğini savunurken yine gülerek şöyle diyordu: “Araplar çok iyi Kuran okur, ama okuma yazmaları yoktur. Tıpkı bunun gibi son zamanlarda şefler de okumayı biliyor ama yazmayı bilmiyorlar. Richard Strauss’a kadar bütün şefler aynı zamanda besteci idi. Birdenbire besteci-şefler bitti”.

Yeni Dünyadan başlıklı senfoni son bölümünde, yerlilerin cenaze gömme törenini ya da Negro spiritüelleri çağrıştıran o ünlü korangle temasının her gelişinde belli belirsiz bir ivme ile ilerler. Bu Dvorak’ın bestelediği 9. ve son senfonidir. Rahbari’nin “Yeni Dünya”sı umutlar vadeden, neşeli/hüzünlü, puslu/aydınlık ama rengârenkti. 

Son zamanda konser programlarında Cemal Reşit Rey’in yapıtlarını görmek sevindirici. Ancak nedense o yapıtların eşantiyon olarak 3-5 dakikalık bölümleri çalınıyor. İDSO da bu konserin başında “Türkiye” başlıklı Senfonik Rapsodiler’den sadece 3 dakika çaldı. Bence hiç çalmasınlar. Bir de şaka gibi programa eserin bir buçuk sayfalık açıklaması yazılmış!

TEKFEN FİLARMONİ

Geçen hafta izlediğim bir konser de 20. yıldönümünü kutlayan Tekfen Filarmoni’nin Aziz Shokhakimov yönetiminde Zorlu’daki dinletisiydi. İlk yarıda orkestra Beethoven’in 7. Senfonisi ile kendini kanıtladı. İkinci yarıda kemancı Roby Lakatos’un kurduğu Ensembel’ın katılmasıyla ortam tümüyle değişti, işin eğlence tarafı başladı. Ancak çok uzun süren ve konserin başı ile bütünleşmeyen bambaşka bir atmosfer oluştu. En sona kalan ünlü kanun sanatçımız Göksel Baktagir sahneye çıktığında başarılı bestesi Göçmen Kuşlar’ı çalarken yine başka bir atmosfer vardı. İki şeye aklım ermedi: madem hafif ve coşkulu bir kutlamaydı, neden 7.Senfoni çalındı? Mutlaka orkestranın “klasik” kimliğini de göstermek gerekiyorsa neden Lakatos’un dinletisi bu kadar uzun tutuldu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları