Yeniden AKM coşkusu

27 Ekim 2021 Çarşamba

Bizim kuşak, kültür gözünü İstanbul-Atatürk Kültür Merkezi’nde açtı. Müzik kulağımız orada nice yapıtla doldu. Önceleri annelerimizle gittik konserlere. Sonra büyüdük, biletimizi alıp balkonda oturduk. İkinci yarıda gelmeyenlerin yerine partere indik. Sonra diğer etkinlikleri keşfettik: Operalar, bale gösterileri veya küçük salondaki operetler veya oda müziği, tiyatrolar, en üst kattaki sergiler, hepsi ufkumuzu açtı. Orkestra üyelerini tek tek tanırdık. Başkemancı Gülden Turalı mı, Yusuf Güler Aksöz mü? Başkemancı orkestrayla birlikte sahneye çıkardı o zamanlar. İstanbul Radyosu’nun müzik yapımcısı Üstün Duruel “Bir Konser” başlıklı programı için arkadaki küçük camekânda erkenden yerini alıp teknik elemanlarla kabloları döşer, kayda hazır olurdu. Sahnenin hazırlığı sırasında radyo dinleyicisine şef ve solisti tanıtıp çalınacak yapıtları açıklardı. 

Cuma konserlerine doyamayıp bazen cumartesi sabahki aynı programa da giderdik. Hatta cuma günkü genel provayı da kaçırmadığımız olurdu. Sonra kulise gidip sanatçıları yakından görmek, hatta program notlarının arkasına imza almak özel bir heyecandı. Henüz cep telefonları çıkmamıştı. Google da yoktu. Bebek-Taksim arası dolmuş 1 TL idi. En gözde dostlarımız yer gösteren memurlardı. Konser başlamadan 3-4 dakika önce kapıları aralayıp bizim gibi bekleşenleri basamaklara alırlardı. Yere otururduk, ne çıkar konsere girebilmiştik ya! Yıllık kombineleri olanlar hep aynı yerde oturdukları için çevreleriyle dostluk kurarlardı. Antrakta veya konser sonrasında müdavimler arasında heyecanlı konuşmalar olurdu: “Efendim ben gelmeden evde dinledim o senfoniyi. Hiç bu kadar hızlı tempoda değildi. Galiba şefin acelesi var! Solist de güzel uyum sağladı doğrusu.”

Sonra uzun yıllar AKM kapalı kaldı. Önünden geçerken içimiz sızladı. İstanbul müzik dinleyebileceği büyük sahneden, geniş lobisi olan büyük bir buluşma merkezinden yoksun kalmıştı. Programlar ona göre küçük sahnelere göre seçildi. Wagner, Richard Strauss gibi geniş kadro gerektiren bestecileri yıllarca dinleyemedik. Her hafta bir başka merkezdeki İDSO konserini kovalayanlar ise en sadık müzik dostlarıydı. Ama her hafta ayrı akustikte, ayrı salonda çalan üyeler için hayat hiç de kolay değildi. Bu arada birçok özel sahne, birkaç özel topluluk da İstanbul’a renk kattı. Ama hiçbir yerde AKM’nin tadı yoktu. AKM’siz uzun yıllar içinde hepimiz yaşlandık, üstelik daha da seçici olduk.

Yarın, 29 Ekim, saat 18.00’de açılacak olan yeni AKM için heyecan dorukta. Açılış değerli bestecimiz Hasan Uçarsu’ya ısmarlanan “Mimar Sinan” operasının dünya prömiyeriyle yapılacak. 30 Ekim’de ise biletli ikinci temsil var. Operanın libretisti Bertan Rona. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ni şef Gürer Aykal yönetiyor. Opera iki perdelik, 90 dakika sürüyormuş ve hiç ara yokmuş.

Sahnesi, solistleri, korosu, orkestrası ile kocaman bir operayı bu kadar kısa sürede yaratmak hiç kolay değildi. Tabanlıoğlu Mimarlık Şirketi başta olmak üzere emeği geçenlerin eline sağlık. AKM’nin yeniden açılışında yaşlı izleyiciler eski günleri anarak nostalji yaşayacak, gençler de dünya çapında bir kültür merkezine sahip olmanın kıvancını.


Özür: Geçen haftaki lüthiyelerle ilgili yazımın, Ecevit Tunalı bölümünde bir karışıklık olmuş. Düzeltiyorum: “New York’ta yaşayan dünya çapında bir lüthiyemiz” yerine “New York’ta da bir atölyesi olan lüthiyemiz”;  

“Sonra İDSO’da orkestra üyesi ve lüthiye olarak kadromu aldım” yerine “İDSO’da orkestra lüthiyesi olarak beş yıl çalıştım. Sonra da MSGSÜ’ye çağrıldım. 2014’te oradan öğretmen olarak emekli oldum.”

“Geçen hafta virtüöz bir kemancı benim N.Y.daki atölyeme geldi, orada hazır kemanların hepsini satın alıp gitti.” Bu cümlenin başına eklenecek: “Ama bir hayalim var: Keşke size şöyle anlatabilsem:”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları