Mağaza gezmeyi severim.

Ünlü markaların yeni trendlerini ve yeni modellerini yakından görmek, onlara dokunmak beni heyecanlandırır.

İstinye Park’ta dünyaca ünlü bir markanın mağazasını ziyaret ettim.

Ürünleri oldukça pahalı bir mağaza.

Askıda olan bir kaban gözüme çarptı. Denemek istedim.

Üzerime giydim. Çok da şık durdu.

Satış elemanı kabanı anlatmaya başladı.

Kabanın Vikunya yününden üretildiğini, Vikunya yünlerinden dünyanın en kaliteli iplikleri ve en pahalı kumaşlarının elde edildiğini söyledi.

Kabanı çıkardım ve fiyatına baktım.

Gözlerime inanamadım.

1.321.920 TL.

Yazıyla da yazayım.

Bir milyon üç yüz yirmi bir bin dokuz yüz yirmi TL.  

45.000 Dolar.

Yazıyla da yazayım kırk beş bin dolar.

Sıfır Audi A3 fiyatına kaban satıyorlar.

3 adet gelmiş, 1 tanesi de satılmış. Kalan 2 tanesi de alıcısını bekliyor.

Bu mağazanın pahalı olduğunu biliyordum ama bu fiyatlara ürünlerinin olduğunu bilmiyordum.

Kabanın materyali Vikunya yünü.

Vikunyalar, Peru, Bolivya, Şili ve Arjantin’in yüksek dağlarında yaşıyorlar.

14. yüzyılda 1 milyon vikunya yaşıyormuş. Şu anda bu sayı 5 bine düşmüş durumda.

Peru hükümeti öncülüğünde kalan vikunyalar Peru’daki Pampa Galeras’ta milli parkta toplanmasına karar verilmiş.

Vikunyalar, soğuk iklime dayanıklı hayvanlar.

Dişilerinin gebelik süresi 11 ay sürüyor ve her defasında sadece 1 yavru doğuruyor. Yavru vikunyalar soğuk gecelere dayanıklı kürkü ile birlikte doğuyorlar. Yeni doğan yavrular yaklaşık 4 kg. ağırlığında. Yavru vikunya doğduktan 15 dakika sonra da koşmaya başlıyor.

Yetişkin bir Vikunya’nın ortalama ağırlığı da 50 kg.  

Vikunyaların ömürleri de ortalama 12 yıl.

Eski çağlarda vikunya yünlerinden elde edilen kumaşlardan sadece İnka kraliyet ailesi yararlanabiliyordu.

Bir vikunyadan her 2 yılda bir sadece 100 – 250 gr. ağırlığında kırkım yapılabiliyor.

Düşündüm.

Koca bir sürüden bu kabanı yapsan yine de 45 bin dolar etmez.

DÜNYANIN DENGESİ KAÇTI

Biliyorum aç insanlar varken bu kadar para verilir mi edebiyatı yapmayacağım.

Yurtdışına çıkan biri olarak Avrupa’nın lüks markalarını sadece 2. dünya ülkelerinin kullandığını görmezden gelemeyiz.

Bir Avrupalı’nın marka düşkünlüğü yok ama bizim var. Ortadoğu’nun var. Doğu Bloku ülkelerinin var.

Gösterişi seviyoruz.

Aynı gösteriş merakı arabada da var.

Koca koca 10 milyonluk jiplerle o daracık sokaklarda gezmiyor muyuz?

Kazandığımız paranın çocuğunu lükse yatırmaktan çekinmiyoruz.

Avrupalının ürettiğini biz tüketiyoruz.

Avrupa’da ne lüks giyime para harcayan ne de lüks arabalarla dolaşan insanlar göremeyiz.

Giydiğinle bindiğinle hava atmak bize mahsus.