Gülengül Altınsay

‘Otorite’nin İkili Yüzü

06 Kasım 2014 Perşembe

Bir hafta önce Kayseri’de Beşiktaşlı Gökhan Töre “F...off” dediği için sahadan atılıyor ve Beşiktaş on kişi kalıyor. Böylece Gökhan, Fenerbahçe’ye karşı forma giyemiyor. Sonrasında o sözlerin Avrupa’da küfür sayılmadığı ama bizde küfür olduğu yorumu yapılıyor ve “Ama Gökhan da bu sözlerin bizim ülkemizde küfür olduğunu bilecek kardeşim” deniyor. Yani hakem kararı tam destek alıyor.
Tamam Gökhan’ın tavrını ben de desteklemiyorum ama aynı sözler defalarca Emre Belözoğlu tarafından Beşiktaşlılara karşı tekrarlandığında bu kez sahadaki altı hakemden biri bile duymuyor. Üstelik Emre bu lafı defalarca ettiğini daha sonra kabul ediyor fakat “O küfür değil” diye açıklıyor.
Mesele “O laf küfürdü, değildi” meselesi değil. Mesele aynı edimi yapan iki kişinin oterite tarafından tamamen zıt davranışlara uğraması. Biri anında saha dışına atılıyor, diğerini, “Emrecim” diye hitap edip ısrarla sahada tutuyor aynı otorite. Mesele, bir tarafa otoritenin astığı astık kesilmesi, “Yaparım ederim, suç olup olmadığına da ben karar veririm” diyen öteki tarafa ise gıkını çıkaramaması...
Hakem mi dediniz?
O maçta fahiş hakem hataları vardı. Şimdi bu hataları “meleklerin cinsiyeti nedir” havasında sonsuza kadar tartışabilirsiniz. Zaten sistemden beslenen medya şovmenleri bunu yapıyor pazardan beri. Ayrıca mesele “hakem hatası mı, değil mi” diye tartışılacak düzeyde bir mesele de değil. Öyle olsaydı, bu işe çok iyi başlayan hakemler yıllar içinde, şaşkın trafik polisi gibi düdük çalar hale gelmezdi. Yurtdışında doğru dürüst maç yönetip “evde şaşmaz”dı.
Mesele şu: Üç gün önce FIFA kokartı geri alınmış, elinde düdük olan biri çıkmış sahaya. “Aman ne yaparsam da Aziz Yıldırım’dan azar işitmem” diye ha bire faul düdükleri çalıyor. Futbolmuş, eşitlikmiş, futbolsevermiş kimin umurunda. Yeter ki, “Yaparım ederim, hesap da vermem” umursamazlığındaki başkanlardan koridorda fırça yemesin, soyunma odası basılmasın.
Yani, mesele bu ülkede insanların işlerini yaparken “yukarıdan fırça yer miyim” korkusuyla hareket ediyor olmasında. Bu işin esas muhatabı kitleye, yani halka değil, tepedeki hoyrat otoriteye göre kendilerini ayar vermelerinde. Hakemi de böyle, yorumcusu da böyle, maalesef büyük çoğunluk hariç futbolcusu da böyle.
Şiddetin kaynağı
İşin komiği her seferinde “O şunu yaptı, bu bunu yaptı” diye kriminal uzmanlığa soyunuyoruz. Oysa mesele bu değil. Hep yazdım; futbolda şiddetin kaynağı taraftar değil, futbolu yönetenler diye. Futbolu yönetenlerin iktidarlarını sürdürmesinin en kolay yolu suçu karşı tarafa yükleyip nefreti köpürtmek diye. Peki ne yapıldı? Taraftar günah keçisi yapılıp tribünler kapatıldı. Yasalar falan çıkarıldı, zavallı iki üç kişiye ya uygulandı ya da uygulanmadı.
Siz asıl futbolda gerginliği ve şiddeti kaynağında kurutacak cesareti gösterebiliyor musunuz? Hak mahrumiyeti gibi komik yaptırımları bırakıp futbol ortamını ve sahayı karıştıranları, bir daha dönmemecesine bu ortamdan uzaklaştırabiliyor musunuz? İşte işin özü bu. Yoksa şimdi protokol tribününü ve soyunma odası koridorlarını mı kapatacaksınız!
Ne değerler batıyor
Zaman değişiyor ama senaryo da roller de değişmiyor. Mağdur rolü hep işini yapmaya çalışana, “şerefiyle oynayıp hakkıyla kazanma”ya inanana düşüyor. İşini yapan, gerginlik yaratmayan, rakibine saygı gösteren futbolcu, ki bence ezici çoğunluk böyle, “yumuşak”, “pasif”, “ruhsuz” oluyor. Rakibiyle kol kola sahayı terk eden, forma değiştiren futbolcu “korkak” oluyor. Nefret davranışı bini aşmış birine milli takımın ve koskoca Fenerbahçe’nin kaptanlık pazubandı veriliyor.
Ne diyeyim: Bir üç puancık için adalet, eşitlik, izan ve vicdan nasıl da ayaklar altına alınıyor bu ülkede.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Umudun meydanı 2 Mayıs 2024
Beklenen sonuç 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları