Zehir soluyoruz!

10 Ocak 2016 Pazar

Londra’da sıradan bir gün... Tarih 5 Aralık 1952, günlerden cuma. Hava açık. Öğleye doğru hafif bir sis kaplıyor kenti. Ama Londralılar sise alışık.
Kentte, dünyanın o tarihe kadarki en büyük çevre felaketlerinden birinin yaşanacağına ilişkin hiçbir ipucu yok.
Her şey birden oluyor. Sis ve duman birden yoğunlaşmaya başlıyor. Sonra bütün kenti yutuyor. “Ölüm bulutu” 5 gün boyunca Londra’nın üzerine çöküyor.
Beş günün sonunda hava kirliliği yüzünden yaşamını yitirenlerin sayısı 4 bine ulaşıyor. Sonraki 6 ayda hava kirliliğine bağlı hastalıklardan 8 bin kişi daha yaşamını yitiriyor.
Toplam 12 bin insanın can verdiği bir felaket... Hava kirliliğine bağlı solunum yolu hastalıklarına yakalananların sayısının 100 bine ulaştığı söyleniyor.
Görgü tanıklarının anlatımlarını okuyorum.
“Sis o kadar yoğundu ki, yere baktığımda belimden aşağısı görünmüyordu” diyor biri.
“Kollarımı iki yana açtığımda ellerimi göremiyordum” diye anlatıyor bir diğeri.
Balerin Barbara Fewster, “Sis sanki duvar gibiydi” diyor BBC ile yaptığı söyleşide, olay gününü şöyle anlatıyor:
“Bildiğimiz dünya sanki kaybolmuştu. Trafik durmuştu. İnsanlar arabalarını yolun ortasında bırakıp yürüyerek evlerine ulaşmaya çabalıyorlardı.”
Ünlü “Sadler’s Wells” operasında Verdi’nin “La traviata”sı sahneleniyordu. Fakat ilk perdeden sonra izleyiciler sis ve dumandan sahneyi göremez oldu.
Sis evlere de girmeye başladı. Kaçış yoktu. Beş gün sonra 9 Aralık’ta, güneybatıdan esen rüzgâr sisi dağıttı.
Yüksek basınçlı günlerde kimi zaman sıcak hava tabakası, soğuk hava tabakasının üzerine yerleşir. Kirli havanın dağılmasını engeller. Buna sıcaklık inversiyonu (terselme) deniyor. Londra’da yoğun kirlilik bu meteorolojik olayla birleşince böylesi bir felaket yaşandı.
Benzer bir felaket bugün de yaşanabilir mi?

***

Dönemin siyasileri, uzunca bir süre “hava kirliliği” ile ölümler arasında bir bağ olmadığını savundular. Hem de onca ölüme ve hazırlanan raporlara rağmen. Fakat sonunda İngiltere’de başlayan “Temiz Hava Hareketi”nin yarattığı toplumsal baskıya direnemediler. Hava kirliliğine karşı önlem almak zorunda kaldılar.
Anlıyoruz ki, çevreyi korumak için de demokrasiye ihtiyaç var.
Çevreciler o tarihten bu yana “Londra Felaketi”nin unutulmaması için çaba gösteriyorlar.

***

Çevre Mühendisleri Odası’nın Türkiye’de hava kirliliğine ilişkin son raporunu okuyorum.
İstanbul, Ankara, İzmir, Bolu, Edirne-Keşan, Düzce ve Iğdır’da hava kirliliği giderek artıyormuş.Kimi zaman kritik seviyeleri aşıyormuş.
Fakat önlem alan yok.
Özellikle Keşan ve Iğdır’da durum iyice vahim. “Acil önlemler alınmazsa kitlesel hastalıklar her an baş gösterebilir” diyor raporda.
Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Başkanı Baran Bozoğlu, “Seçimler nedeniyle kömür dağıtımı arttı, kalitesiz kömür kullanımı teşvik edildi. Yurttaşlara destek doğalgaz ile olmalı. Aksi halde akciğer hastalıkları ve kanserle boğuşan yoksul kitleler oluşacak” diyor.
Hava kirliliği sorunu kentlerde yeniden hortladı. Üstelik doğalgaz bu kadar yaygınlaşmışken. Olur şey mi?
Döndük yine 90’ların başına. Yazık!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Önce Cumhuriyet! 9 Eylül 2018
İklim için ses ver! 2 Eylül 2018
Özel yaşamın sonu mu? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları