Bu Kahramanı Kim Yarattı!

14 Eylül 2008 Pazar

Zayıf Ermenistan Ulusal Takımı’nı yendik. Ülkece bayram yaptık. Medyada sayfalar kırmızı beyaz renklere büründü. Sanki ulusal bir bayramdı. 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 9 Eylül İzmir’in kurtuluşu bile böyle görkemli kutlanamadı. Fatih Terim ise sanki Milli Takım Teknik Direktörü değil de fezayı keşfeden Yuri Gagarin... Afrasından tafrasından geçilmiyor. Sayfalar çarşaf çarşaf resimleriyle doldu. Ama yendiğimiz takımın kimliğine, kişiliğine bakarsanız böyle bir maç için sevinilemez. Hatta üzülünür. Ondan sonra Belçika maçını oynadık. Bu maçta serhat şarkıları ve palavralar hiç etki etmedi. Takımımız sadece berabere kalmadı, ezildi. Belçikalıların fizik üstünlükleri karşısında aciz kaldılar. Şu oynasaydı, bu oynasaydı diye yapılan eleştirilerin hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Güçlü bir takım her zaman teknik bir takımı bozar, oynatmaz.

Belçika Milli Takımı bir zamanlar dünyada ses getiriyordu. Ama şimdi o takımdan eser yok. Kırmızı Şimşekler artık masal oldu. Türkiye’nin nüfusu 75 milyon. Futbolla yatıp futbolla kalkıyoruz. Koşullarımız diğer Avrupa ülkelerinin çoğundan daha iyi. Avrupa futbol kalıpları birer birer yıkılmaya yüz tuttu. Yaşadığımız bu yıllarda Türk Milli Takımı üst düzeyde olmalıydı. Fakat bir türlü istikrarlı ve güvenilir olamıyoruz. Mehter takımı gibi bir ileri, iki geri gidiyoruz.

Fatih Hoca’ya gelince; artık raydan çıktı. Kendi kendisinin problemi olmaya başladı. Bilmem maç sonrası oyun CD’lerini izliyor mu?.. Kendisinde bir Emre fobisi var. Ona olan sevgisi protoplazmasına kadar işlemiş. Bu sevgi nedendir, niçindir bilinmiyor. Bilen varsa söylesin. Bir insan bir başkası için kendini nasıl bu kadar riske sokar?

Emre’nin dünya futbolunda suç dosyası bir hayli kabarık. Uzun süreden beri de sakat. Kampta Gökdenizle yumruklaşıyor. Kendisine yapılan eleştiriler karşısında annesinin kalp spazmı geçirip hastaneye yattığı bahanesiyle kampı terk ediyor. Ne var ki Fatih böyle bir psikolojik açmaz içinde olan futbolcuyu takıma koyuyor, hem de kaptan yapıyor, üstelik de penaltı attırmak gibi bir riske giriyor. Sözüm ona Emre’ye moral veriyor. Dünyanın hangi ülkesinin milli takımına morali düzelsin diye futbolcu konur? Oysa böyle bir futbolcu bu açmazlar içindeyse kadrodan bile çıkarılır. Ama kahraman Fatih Hoca kimseyi dinlemez. Şöhret olmak elbette önemli. Ama onun kadar önemli olan, bunu hazmetmek... Hazmetmek için de eğitimli bir insan olmak gerekir. Hepimiz görüyoruz, Fatih Hoca’nın omuzları bu şöhreti taşıyamıyor. Değerli hocamız aynaya bakıp kendini dünyanın bir numaralı adamı olduğuna inandırmış. Artık kolay kolay iflah olamaz. Yenilgilere, eleştirilere tahammülü yok. Haydi İsviçre olayındaki davranışı bir ilkti. Ama Belçika maçından sonra aynısını tekrarladı. Meslektaşıyla kavga içine girdiler. Tahrik oldum, provoke ettilerdiyor. Bu bir mazaret mi? Tahrik oldum diye bir insanı öldüren kimse cezadan kurtulabilir mi? Sportmen olanın görevi tahriklere ve provokasyonlara kapılmamaktır. Neredeyse meslektaşıyla yumruklaşacaktı. Eğer Fatih Hoca, Tatalva külhanbeyi olsaydı söyleyeceğimiz bir şey yoktu. Ama öyle değil; büyük Türk milli takımının teknik direktörü, sorumlusu... Adımlarını ona göre atması gerekirdi. Ama Fatih Terim kendiliğinden böyle bir duruma girmedi. Medya ve bizler onu kahraman yaptık. Politikada da böyle değil mi? Biz kahramanlar yaratan bir ülkeyiz.

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Olmaz.. Olmaz... 6 Kasım 2012

Günün Köşe Yazıları