Hikmet Çetinkaya

Anımsayış...

19 Ağustos 2018 Pazar

Denize doğru uzanan o ahşap iskele, hemen ötesinde çakıl taşlarıyla oynayan çocuklar, ağlarını toplayan balıkçılar...
Ağacın duruşu esen yeli mi gösterir, yoksa uzun soluklu bir acıyı mı?
Robert Graves’de yerin kımıldayışıyla uyanan otları mı yoksa çiçekleri mi seyrediyorsun, yoksa yakaran gözlerinle Paul Eluard’daki sonsuz yalnızlıkları mı düşlüyorsun?
Hiç fark etmez sevdalı kadın, hiç fark etmez...
İlhan Berk’in “Avluya Düşen Gölge”sini okudun mu?
Okumadıysan “Adam Yayınları” ndan çıktı, al hemen...
Kayada büyüyen sen tepelerin sevdasını yakala puslu bir ilkyaz akşamında. Ölümden konuşan kaya ile tepenin suyu seyredişlerini izle...
Ellerini havaya kaldır, ben o küçük burnundan öpeyim, yeşil gözlerinde tüm doğayı soluyayım...
Diyeyim ki sana:
“Dinle
bak
yeryüzü
soluyor”
Her şeyi bağışlatan bir uzaklık, değişen mevsimler benim iç evrenimi yansıtır...
Gün gelir yürekte hüzün de söner artık. Mutluluğun ve acıların olduğu yerde yeni bir aşk filizlenir. İvan Bunin’in dizeleri belki Turgut Uyar’la selamlaşır, Kemal Özer, Lorca’nın ürperen yıldızlarıyla selamlaşır...
Oğulları öldürülen analar, Pantürkizmin Führeri’yle kör akşamlarda çatışır. Savaştan söz açan her fotoğraf gözyaşı damlasından fışkırır. Metin Göktepe’nin annesi Fadime Hanım’ın buğulu gözleri Afyon Kalesi’ni deler...
Kılıç gibi keskin acı bir yanda, her şeyi kemiren dünya öte yandadır... O saatlerde “Cumartesi Anneleri” bilinen mekânda gözyaşlarını kurutmaktadır.
Bense senin ceylan bakışına kanıp düşler ve anımsayışlarla avunurum...

***

İçim sıkılıyor, midem bulanıyor kimi zaman...
Bir faşist köpeğin salyaları arasında 1970’li yılları yaşadım dün gece.
Televizyon kanallarının birinde katillerin resmi geçidini izledim...
Fırtınalı bir gecede umutlarım birden kayboldu, gözlerim karardı...
Faşist ve şeriatçı olmak moda günümüzde...
Pantürkizmin Führeri’ne alkış tutmak, ona anıtmezar yapmak da yükselen değerlerin bir parçası...
İşte bu yüzden sevdalarım eriyip gidiyor...
Ataol Behramoğlu
’nun “Kardeş Türküleri”ni okuyorum, Mihail Lermontov’la teselli buluyorum...

Ben de seviyorum yurdumu tuhaf bir aşkla!..
Soğuk suskunluğu yurdumun bozkırlarının, sınırsız dalgalanışını yurdumun ormanlarının...
Ve ben bunca bağırtının arasında sevdanın düşlerini kuruyorum. Kara kelebekler arasında Lorca’nın düş zenginliğini kıskanıyorum...
Tam bu sırada ışıklar sönüyor, çalgılar susuyor...
Ben olanca gücümle bağırıyorum:
“Dinle, çocuğum ıssızlığı.
Dalgalanan ıssızlığı,
vadilerin kaydığı ıssızlığı,
yankıların olduğu ıssızlığı,

alınları toprağa eğilten ıssızlığı.”

***

Denize doğru uzanan ahşap iskelenin yanında çocuklarla konuştum uzun uzun, onlarla oyunlar oynadım. Balıkçılarla “kardeşlik türküleri” söyledim geceler boyu...
Hidayet Karakuş’la buluşup bir İyonya gecesinde Yorgo Seferis’le rakı içtik...
Issızlıkta çimen kokuları vardı, ayın üstünde buğular...
Kirpiklerinde çiğ damlaları ansızın...
Rüzgâr Midilli’den esiyordu ve o gece tüm İyonya ayaktaydı...
Troya’nın yangınlarını, Sicilya’nın taş ocaklarını anımsadık biz o gece...
Uyuşturucu çarşaflarına sarılmış insanların sunacak hiçbir şeyleri yoktu...
Gazete haberleri, televizyonlardaki yorumlar benim mutluluğumu alıp götürmüştü artık...
Aradığım sahte bir dolunay değildi. Aradığım konuşmayan yıldızlar değildi...
Kokuları sevenlere bol bol dağıtacak yarınlar aramaya çıktığımda Hekate’nin kurumuş rahibesine kafa tuttum...
Ruhumda vakitsiz sevişmeler, ruhumda hüzün vardı...
Gün geldi yürekte hüzün de söndü. Düşlerim ve anımsayışlarım benim oldu...
Akşamın alacakaranlığında bir kadın şarkı söylüyordu. Akşamın alacakaranlığında bir kadının gözlerinde ürkek bir kırgınlık görülüyordu...
Biliyor musun gözlerin bana yalan söylemiyordu!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları