Hikmet Çetinkaya

Atatürk ve din…

24 Ağustos 2017 Perşembe

Yıl: 1926…Yer: Trabzon’un Kavaklı Meydanı Ortaokulu… Birinci sınıfın kapısı açılır ve Mustafa Kemal Atatürk görülür. Yanında ünlü din adamlarından Tevfik Hoca vardır. Hoca’ya “Buyurunuz” diye yol gösterir.
Hoca, “Önce siz buyrun paşam” diye saygıyla eğilir. Ama Atatürk kabul etmez, diğer konuklarla birlikte içeri girerler.
Dersin konusu “Sireti Nebi ve Kuran”dır.
Atatürk bir öğrencinin Kuran okumasını ister. Bu görev de daha sonra öğretmen olacak olan Hakkı Okan’a düşer. Atatürk dinler ve okunan suredeki “Semiübasir” sözcüğünün “tecvit”teki anlamını sorar.
Mustafa Kemal ardından Vasıf Hoca’ya döner. “İnşirah Suresi”ni okumasını ve yorumlamasını rica eder. Ama Hoca, sıra yoruma geldiğinde ezilir büzülür, yüzü renkten renge girer:
“Yanımda yorum kitabı yok.”
Atatürk’ün kaşları çatılır…
Der ki:
“Birkaç satırlık bir sureyi yorumlamak için, yorum kitabına ne gerek var.”
Atatürk, sureyi tecvit kurallarına uyarak kendisi okur. Herkesin anlayacağı duru bir Türkçeyle yorumlar ve Vasıf Hoca’ya yanlışlık yapıp yapmadığını sorar…
Hoca mutlu ve hayrandır:
“Siz Tanrı’nın ulusumuza armağan ettiği eşsiz bir öndersiniz…”
Olay ilginç ve anlamlı…
Bu olayı Ahmet Taner Kışlalı alçak bir terör saldırısında ölmeden bir yıl önce 1 Ekim 1998 yılında yazmıştı.
Olayın anlatıldığı belgeleri ise Feridun Tokalp, Ahmet Taner Kışlalı’ya göndermişti.
Son günlerde Atatürk heykellerine dönük saldırılar ivme kazanıyor.
Mustafa Kemal Kuran’ı da iyi biliyor, dinimizi de... Gerçek din adamlarına saygı duyuyor; onlarda da saygı uyandırıyordu.
Atatürk laiklik ilkesini oluştururken çok duyarlı davrandı. Dinlerin toprağın derinliklerine kök salmış toplumsal kurumlar olduğunu göz önünde tuttu. Hz. Muhammed’in “İnsanlar, dokumacı tarağının dişleri gibi birbirlerine eşittirler.
Beyaz zenciden; Arap, Arap olmayandan daha üstün değildir.
Bir insanı bir başka insandan üstün yapan bilim ve eğitimdir”
Ve…
“Atatürk, Tanrı’yla kul arasındaki yola dikilen us dışı engelleri yıktı. Mezhep, inanç ayrılığından doğan düşmanlıkları ortadan kaldırıp ulusal bütünlüğümüzü sağladı.”
Atatürk’ü “din düşmanı” gösterme, her zaman gerici çevrelerin silahı oldu.

***

Din bezirganlığı siyasette geçerli oldu bugüne dek.
Askeri darbeler de öyle…
12 Mart ve 12 Eylül
18. yüzyıl “Aydınlıklar Çağı” değil mi?
Avrupa’nın aklın ışığına yöneldiği zamanı vurgulayan yüzyılın başlangıcında bile ortaçağın karanlığı kıtanın köşelerini örtüyordu.
Demek ki çağlar, süreçler, zamanlar, dönemler iç içe yaşanıyor.
Eeee, Kenan Evren de “Asmayalım da besleyelim mi” derken “Ben Atatürkçüyüm” diye meydanlarda dolaşıyor, yurdumun insanı ona inanmak zorunda kalıyordu.
Fransa’da “büyücüdür” diye suçlanan son “cadı” yakılırken Voltaire 24 yaşındaydı…
Bugün Türkiye’de İngiltere kralı Birinci James dönemindeki gibi devlet gözetiminde işkence yapmaya hevesli olanlar var.
Türkiye çağdaşlaşmalıdır…
Bir Atatürkçü, laik, sosyal demokrat, solcu, dindar olmayabilir ama din düşmanı değildir…
Bir toplumdaki en önemli güven unsuru, toplumun içinde yaşayan bireylerin kendi hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğuna olan inançlarıdır.
Yurttaşların bir kısmının daha üstün hak ve özgürlüklerden ya da ayrıcalıklardan yararlanması mümkün değildir…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları