Hikmet Çetinkaya

Çiçekler de gülümser...

04 Şubat 2017 Cumartesi

Kimi zaman güneş ışınlarıyla yağmur damlaları, birlikte toprağa inerlerken gökkuşağı oluşur.
Bu öyle bir andır ki güzelliğini insan kardeşlerimizle paylaşmak için gökkuşağının ya resmini yapmak, ya fotoğrafını çekmek ya da yazısını yazmak gerekir.
Sanat bu yolda oluşur, paylaşım güdüsünden güç alır.
Sabahın ilk ışıkları odanın penceresinden süzülürken, bahçedeki çiçeklerin yüzünün güldüğüne tanık oluyorum.
Bir sanatçı salt kendisi için mi üretir, yoksa toplum için mi?
Bu soruyu sık sık soruyorum kendi kendime...
Sanatçı yarattığı yapıtı salt kendisi için üretmez, onu insanlarla paylaşmak ister. Bu istek, bilincinin derinliğinde yatar.
Onun için mutluluğun temelini paylaşım kavramı oluşturur...
Bu paylaşım yalnız güzellikleri paylaşma boyutuna indirgenemez.
Yaşanan anın bir yazıyla somutlaştırılması gerçeği de bu kapsamda düşünülmelidir. Eşzamanlı anlardır bunlar.
Acı...
Hüzün...
Umut...
Sevinç...
Tüm dünyada bu anlar yaşanır.
Evde, işyerinde, hastanede, mapushanede, alacakaranlıkta, dört duvar arasında. Sen onun acısını ve kaygısını paylaşmasını bilirsen, o da seni duyar.

                                                                ***

Demokrasilerin olmazsa olmaz koşullarından birisi temel hak ve özgürlüklerdir. İnsanlar eylem yapmalıdır, düşüncelerini özgürce ifade etmelidir.
Korku imparatorluğu yaratılarak insanları cezalandırmak, eylem yapmalarını engellemek ortaçağa özgüdür.
Baskıcı rejimlerde bunu görebiliriz...
Burada sanatçılara, yazarlara büyük görev düşer. Yaşanan anı resimle, fotoğrafla, yazıyla paylaşmak gerekir. Bu paylaşım, umutları tazelemek için yapılır.
Hele hele bireyin düşlerini yok etmeye kalkışmak, eylemleri yasaklamak, özgürlüğe vurulan kelepçedir.
Dört duvar arasında soluk alıp veren kişi, sıcak mevsimlerde kış yağmuruyla yükselen toprak kokusunu duyar mı? Elbet duyar!
Sen onun acısını, hüznünü paylaşmasını bilirsen sanatçısındır, yazarsındır.
Bir toplum dalgalı bir denize benzeyen hüznün sularında yol alırsa, iç savaşı Suriye gibi yaşarsa umudunu tüketir, doğduğu toprakları bırakıp kaçar...
Ben her sabah evden gazeteye gelirken Suriyeli mültecilerin dilencilik yapan kadınlarını, çocuklarını gördükçe onların kaçıp geldikleri coğrafyada neler yaşandığını düşünürüm...

                                                               ***

 Elimizi uzatıp değebileceğimiz kadınlar, erkekler, çocuklar... acının resmini çiziyor onlar mülteci oldukları ülkelerde.
Ceyda Karan’ın yazdığı gibi “çifte standartlar” ve “riyakârlıklar” sarmalında yaşıyorlar, düş kuruyorlar. Onların düşlerinde umut ve acı var...
Donald Trump’ın daha ilk haftasında, ABD’nin göçmen kabul programını 120 günlüğüne askıya alan kayda değer değişim ve ülkeye girişini yasaklayan vize engeli... Ceyda Karan diyor ki:
ABD, Irak, Suriye, İran, Libya, Sudan, Somali ve Yemen gibi ülkelerden gelenlere üç ay süreyle vize yasağı uyguluyor.
ABD kentlerinde binlerce insan eylem yapıyor. Eylemciler belli başlı kentlerin havaalanlarında Trump’ı kınıyorlar.
O yüzden anların anlarla harmanlaştığı yaşamda paylaşım, hayatın tüm biçimlerinde geçerli ve kapsamlıysa değerlidir.
Gerçek mutluluk bütün insanlığın altına çekilen toplam çizgisindeki duyarlıktan oluşur. Dünyanın neresinde yaşarsanız yaşayın...

                                                             ***

 Yazımı sonlandırırken yine kendi kendime soruyorum:
Mantık ne diyor?
Yanıtını şöyle verebilirim:
Paylaşım kavramı toplumsal mutluluk felsefesinin orta direğidir. Nesnel anlamda elle tutulurcasına maddeleşmiştir; alın teriyle yaratılan üretimini hakçasına bölemeyen ülkelerde mutluluk bunalım üretmektedir...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları