Hikmet Çetinkaya

Hayatın İçinde Var Olmak...

13 Kasım 2011 Pazar
\n

Gri bir gökyüzü altında dolaşırken neler düşünür insan?

\n

Öylesine yürürken bir hayatın içindedir bence.

\n

Düşünceleri düğüm düğümdür... Aklında bir sürü soru vardır...

\n

Yetkililerin açıklaması, Vanın afet bölgesi ilan edilmemesi.

\n

Yaşananlar karşısında alınan tavrı, boşvermişliği, enkaz altından çıkan iki meslektaşımızı, hıçkıra hıçkıra ağlayan bir anayı, babayı.

\n

Vandan başlayan göçü, televizyonlarda ahkâm kesen bilim insanlarını, Aslan Oteline ruhsat veren sorumluları...

\n

Ben de sabah bunları düşündüm bahçede yürürken.

\n

Hava soğuktu...

\n

Önceki gece İzmit-Karamürsel seferi yapan Kartepe adlı deniz otobüsü silahlı bir kişi tarafından kaçırılmıştı.

\n

***

\n

Deniz otobüsünde 18 kişi vardı. Denizdeki can pazarını izlemiştim geç saatlere kadar.

\n

2012 Avrupa Şampiyonası play-off eleme maçında Hırvatistana 3-0 yenilmemiz beni hiç mi hiç ilgilendirmiyordu.

\n

Beklediğim bir sonuçtu ve öyle oldu.

\n

Yüreğim Vanda ve kaçırılan deniz otobüsündeydi...

\n

Yaşamın ay saati üzerindeydim... O yumuşak yağmurları bekler gibiydim. Demir çelik yığınından, o kan yağmurundan nefret ediyordum.

\n

Belki de mutlu bir yaz havasını, kıvıl kıvıl yaprakları, kırlangıçları özlemiştim.

\n

Hayata dair ne varsa bunu yaşamanın gerekli olduğunu düşünüyordum.

\n

O yaşam, ırmağın tedirgin sularına benzer kimi zaman...

\n

Tıpkı meslektaşlarımız DHA muhabirleri Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz gibi.

\n

***

\n

Onlar Van ve Erciş depremini izliyorlardı.

\n

Bayram Otelindeki odalarında, Edremit depreminde enkaz altında kaldılar ve yaşamlarını yitirdiler.

\n

Cem 26, Sebahattin 50 yaşındaydı...

\n

Genç yıllarımın pırıl pırıl göğünde izlediğim depremleri düşündüm...

\n

Gedizde beton binalar çökerken, kayalıklar üzerinde kurulan kerpiç yapılar dimdik ayaktaydı.

\n

Şaşırmıştım...

\n

Bir cumartesi sabahı gri göğün, çiseleyen yağmurun altında dolaşırken düşünüyordum yaşadıklarımızı.

\n

Yeteri kadar çadır yoktu, bebeler soğuktan üşüyordu, analar ve babalar otelin enkazı önünde ağlıyordu.

\n

Bir de İzmit-Karamürsel seferi yapan feribot terörist tarafından kaçırılmış, sabaha karşı yolcular yapılan operasyonla kurtarılmıştı.

\n

Terörist ise öldürülmüştü.

\n

Kimdi bu terörist, amacı neydi?

\n

Bilinmiyordu!

\n

Kasımpatılar açmıştı bahçede...

\n

Zamanın içinden hayatın sayfalarını okuyordum yağmurlu bir günde.

\n

Acılar, hüzünler ve ölümler...

\n

Ölümlere alışkın, unutkan bir toplumduk.

\n

Yine unutup gidecektik Van ve Erciş depremini, ölümleri, o çığlıkları.

\n

***

\n

Vandan göç başladı... Sarsıntılar sürecek...

\n

Acı, kar, soğuk, cop, biber gazı...

\n

Dün insan olmanın bedelinianlatırken yazdım o acı gerçeği, sevgiyi, umudu, hüznü...

\n

Hayat her şeye karşın sürüyordu...

\n

Yazımı sonlandırırken aklıma geldi...

\n

Madımak katliamı sanığı Polonyada kefaletle serbest bırakıldı ama Türkiyeye getirilmedi. Sivas davası avukatlarından Şenal Sarıhan isyan ediyor.

\n

Siyasal iktidar isteseydi firari katliam sanığını Türkiyeye getiremez miydi?

\n

Getirirdi!

\n

Böyle bir Türkiye, böyle bir hayat...

\n

Galiba alıştık toplum olarak.

\n

Ölümler, katliamlar, faili meçhul cinayetler bize vız geliyor...

\n

***

\n

Gri bir gökyüzü... Başımı göğe çeviriyorum yine...

\n

Köpüğün anlamsız simgelerinde bir kıyı kasabasını düşlüyorum... Gençlik yıllarımı... Göğün kaybolduğu yerdeki sıradağları...

\n

Belki oralarda bir yerde başı yaralı horozlar ağıt yakıyor...

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları