Hikmet Çetinkaya

Uçarı kaçarı...

01 Eylül 2018 Cumartesi

Askerlikte kişiye silah kullanmasını öğretirler. Bir hedefi vurmanın genel yasaları vardır.
Acemi atıcı, mavzeri omuzlayıp nişan alıyor.
Nasıl alacak?
İlhan Selçuk, bunu yıllar önce şöyle anlatıyor:
“Göz-gezin üst kenarı ortası - arpacığın tepesi... Ve hedefin göbeğini şavullayıp, nefesini kesecek, tetiğe basacak.
Herkese öğretilir bu kural; ama kimi er iyi nişancı olur, kimi boyuna karavana sallar.”
Niçin?
Çünku kuralları ezberlemek başka, uygulamak başka iştir.
Soyutla somut arasına bin bir şey girer. Ne bileyim, kiminin gözü keskindir, kimi uzağı iyi göremez!
Kimi soğukkanlıdır, kimi silahı eline alınca titremeye başlar.
Kimi ayrıntılara girer, özen gösterir, kimi güneşli havada arpacığın tepesinin parlayıp büyüyeceğini düşünür...
Dahası var...
Duran bir hedefe atmak başka olur... Yürüyen bir hedefe başka...
Uçanı vurmak için ayrı bir yetenek gerek. Zaman içinde yer değiştiren, koşan, sıçrayan, çeşitli görüntüler alan hedefi vurmak, büyük ustalık ister.
Yaşamın her kesiminde benzeri olaylarla karşılaşırız. Okulda çarpım cetvelini, matematiğin kurallarını, geometrinin teoremlerini her çocuğa öğretirler.
Sıra problemlere gelince ne olur?
Kimi öğrenci bildiklerini kullanarak problemleri şakır şakır çözer; kimisi zorlanır, zorlanır ama nafile, çözemez, elindeki anahtarları kullanamaz.
Çevremizdeki insanların kimi iyi şofördür, kimi kötü.
Yönetim ve trafik kurallarını ezbere bilen nice insan arabasını doğru dürüst süremez.
Yasaları ezbere bilen, hukuk kurallarını yutmuş nice uzman, iyi avukatlık yapamaz.
Kafasındaki soyut bilgilerle hasta ve hastalık arasında gerçek ilişkileri kuramayan nice profesörün kötü hekim olduğu çok görülmüştür.

***

Yaşamın her kesiminde izlenen bu gerçeğe sık sık rastlamak olasıdır...
Bilimsel sosyalizmin genel ilke, kural, yasalarını öğrenmek başka bir şey; bunları anahtar gibi olaylara uygulamak başka şey.
Öğrencilik döneminde sosyalizmle ilk kez tanışan bir çocuk, ilk kez âşık olan bir genç gibi birden sarsılır.
Doğal bir sonuçtur bu!
Ama bu sarsıntı, tehlikeli oluşumlara da yol açabilir.
Elindeki bilgilerle devrimin kapısını açmak tutkusuna kapılan kişi, acaba doğru yolda mı?
Nasıl denetleyecek doğru olup olmadığını?
Sayfaların üzerinde kara harflerle dizili duran bilgileri yaşantıya nasıl geçirecek?

***

Yazı, sessiz, değişmez ve durağan; çünkü değişen evrende değişmeyeni ya da değişimin yasalarını aramış bir kitap.
Kitaplardaki yasaları kullanacak olan kişi, uçara kaçara nişan alan atıcı gibidir...
Uçar ne, kaçar ne?
Hiç durmadan değişen çevre... Dünya olayları, toplumsal koşullar... Bilim... Üretim güçleri... Renkten renge giren dünya haritası... Dalgalanan koşullar.
Bir kişinin tüm evreni kapsayıp sosyalizm allameliğine çıkması, uçarı kaçarı kaçırmadan vurması olası mı?
Yanlış yapamaz mı çevresini ve olayları değerlendirirken?
Her şeyi ben bilirim şişinmesi içinde, hem Türkiye’ye tepeden bakarak hem dünya olaylarına reçete yazarak...
Puşkin demiş ki;
“Kürt ozanın şiirleri değil mi! Sonuçta Doğu edebiyatıdır; pek basit özellikler taşır.”
Çoğu Batılı yazar ve şair Doğu’yu azımsar, tepeden bakar, Türk’ü de, Kürt’ü de küçümser; bu eğilimi düşmanlık düzeyine tırmandıran önyargılısı da eksik değildir.
Batı’nın öğretim çarkından geçmiş bir edebiyatçı, genellikle Doğu halkına soğuk bakıyor, İslama az çok korkuyla yaklaşıyor...
İnsanlar ve halklar arasında korkunun ve düşmanlığın ekini bitip tükenmiyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları