Hikmet Çetinkaya

Umudun penceresinden bakarken...

28 Ağustos 2018 Salı

İçinde bir çığlık var, fırtına, bir acı... Sevginin resmini çizmek zor senin için, zor!
Yaşamın anlamını bilmeyen, güce tapan yığınları gördükçe yüreğin sızlıyor.
Hep böyle oldu zaten...
Asmayalım da besleyelim mi diyenleri de gördük, darağaçlarının nasıl kurulduğunu da.
Erdal Eren’i unutmadık...
Biz ne yiğitler gördük atıp tutan. 28 Şubat’ta demokrasiye balans ayarı yapanları da.
Şimdi yaşananlara bakıyorum hüzün penceresinden.
Dalgalı bir deniz düşünüyorum yaşamın kıskacında.
Okullarının anahtarlarını teslim edenleri görür gibi oluyorum.
Zaman akıp gidiyor...
Anılar ülkesinde dolaşıyorum.
Saatin akrebiyle yelkovanına...
Güneydoğu’da gelişen olaylar, şehit cenazeleri, gözü yaşlı analar, babalar, eşler, çocuklar.
Bir çocuğun hıçkırıkları...
Hep aynı sahneler...
Terör bir insanlık suçudur...
Akan kan durmadı...
Bilim insanına öfkeliyiz, neredeyse onları “vatana ihanet” suçundan tutuklayıp zindanlarda yatıracağız.
Çürüteceğiz onları..
Aydınlara hep öfkeliyiz...
Dün de, bugün de.
Şairlere, yontuculara, sanatçılara düşmanız.
Hepsini birer birer toplayabiliriz...
Emekçileri alanlarda öldürdük geçmişte, şimdilerde biber gazıyla, sopayla hizaya sokuyoruz.
Genç, yaşlı, kadın, erkek demeden...
Sevgiyi elden bıraktık, lacivert geceleri unuttuk.
Bir zamanlar Nâzım Hikmet’e düşmandık... Küfürler savuruyorduk meydanlarda:
Komünistler Moskova’ya!”
Şimdi şiirlerini okuyoruz, sahip çıkıyoruz...
Övünüyoruz!

***

Yaşam hakkı...
Özgürlük...
Demokrasi...
Odisseus’un küçük yeşil denizinin kıyısında dolaşırken başını göğe çevir bak uzun uzun.
Yıldızlarla konuş daha sonra...
Ne zaman “umut”, “aşk” üzerine bir şeyler söyledin. Lajos Kassak’ın dizelerinde hayata sıkı sıkı sarıl.
Masalımsı bir hayat kur! Cumartesi Anneleri’yle konuş uzun uzun.
Gecenin karanlık otlarını ört üzerine.
Denizin sesini dinle.
Umudun yelkenlisinde bir şarkı söyle...
Yarınlar için bir umut ol böylece.
Umudun penceresinden bakıyorum...
Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, 40’lı yıllar geçiyor aklımdan gözlerimi kapattığımda...
Düşünüyorum.
Sonraya bırakılmış güzel günler nasıl anlatılır, nasıl yazılır?..
Zaman mor otlarıyla gelip geçerken çocuklar nasıl sevilir, nasıl okşanır?
Kirpikleri, saçları siyah bir kadın niçin sever yalnızlığı?
Zulmün kıskacında olan Cumartesi Anneleri ne düşünür?
Durgun günler saçlarımızı beyaza boyamıştı.
Oktay Rifat pencere kenarındaydı, şöyle sesleniyordu:
Bütün karanlığı versem size, giden geceyi durduramazsınız...
Denize bakan pencereden ufuk çizgisine bakarken umudu arıyorduk.
Temel hak ve özgürlükler...
Yalnızlığımızın üzerini örtüyorduk...
O yalnızlık beni Enis Berberoğlu’na götürdü.
CHP milletvekili Berberoğlu, 15 aydır cezaevindeydi...
Bayramın dördüncü günü eşi Oya Berberoğlu ve kızıyla görüştü.
Ve Oya Berberoğlu, şu açıklamayı yaptı:
“Yargıtay 17. Ceza Dairesi’nin önümüzdeki günlerde kararını açıklamasını bekliyorum.
Bu vesileyle şunu söylemek istiyorum.
Enis’in bunca hukuksuzluktan sonra adalete inancı kalmamış durumda.
Bundan sonra mücadelem siyasi olacak, dedi. Ben ise umudumu sürdürmeye devam ediyorum.
Hayata pencereden bakıyorum...
Umudu yitirmemek!
Beyazın maviyle buluştuğu bir sabah...
Bir gökyüzü...
Martıların çığlıkları...

***

Günün en yüksek noktasındaki güneşi andıran gözbebeğiyle bir İstanbul sabahında pencereden hayata sesleniyor gibiydim.
Beyazla mavi beni seyrediyordu....
Onlar ise çocuklarının kemiklerini istiyorlardı.
Sadece bir mezarı olsun!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları