Hüseyin Baş

Barış Korkusu!

08 Ağustos 2011 Pazartesi
\n\n\n

İsrail-Filistin sorununun barışçı çözümü ne zaman gündeme gelse insan biz bu filmi kaçtır görüyoruz diye düşünmekten kendini alamamakta. Kırk yıllık yakın tarih barış - savaş gelgitleriyle doludur. Daha birkaç yıl önce George W. Bushun parlak vaatlerle art arda düzenlediği iki Annapolis konferansı ile yakın bir süre önce Başkan Barrack Obamanın aynı yöndeki barış girişimlerine bakıldığında Annapolisin barış açısından Başkan Obamanın girişiminden çok daha şanslı başladığı söylenebilir. Ama sonuçta her iki başkanın barış girişimlerinin, İsraili yönetenlerin çeşitli bahaneler ileri sürerek barışı çıkmaza sokmalarıyla sonuçlandığı kimse için sır değildir. W. Bushun art arda gelen iki barış girişimi, çok sayıda yorumcu tarafından barışın anahtarı olarak görülen kolonizasyonun Filistin otoritesi tarafından, görüşmeler süresince dondurulması isteminin İsrail yönetimince kabul edilmesi, en azından başlangıçta umut yaratmıştı. Ancak görüşmeler ilerledikçe İsrail sudan bahanelerle kolonizasyonun dondurulmasına ilişkin moratoryumun süresini uzatmayı reddetmesiyle görüşmeler çıkmaza girmiş, İsrailin bu tavrının Başkan W. Bush tarafından da haklı görülmesiyle görüşmeler bilmem kaçıncı kez başka baharlara ertelenmişti. Başkan Obamanın yakın tarihteki barış girişimi ise Annapolisler gibi umut verici olarak başlamamış, ancak buna karşılık İsrail Başbakanı Netanyahunun pek hoşuna gitmese de Başkan Obamanın sorunu açık ve net bir biçimde ortaya koymasıyla yola koyulmuştu. Başkan Obamanın 1967 sınırları içinde Doğu Kudüs başkentli bir Filistin devletinin kurulmasıyla ilgili açıklamaları İsrail Başbakanına görüşmeleri daha başlamadan çıkmaza sokacak bahaneyi vermekte gecikmemişti. Nitekim Netanyahu o sıralarda toplanan ABDnin en güçlü Yahudi lobi örgütü AIDACın da etkin desteğiyle Amerikan Kongresinde Başkan Obamayı sunduğu barış planı için sert biçimde eleştirmiş, ayakta alkışlanan konuşmasıyla da başkanın geri adım atmasını sağlamıştı. Ne ki bu Obamanın havlu attığı anlamına da gelmiyordu. Nitekim o günden bugüne gelişen olaylar İsrail Başbakanını zora sokmuş görünmektedir. Arap Baharı, tüm karmaşaya karşın sürüyordu. Gazze ile Ramallah arasında birlik sağlanmıştı. BMnin eylül oturumunda, Avrupa Birliği başta olmak üzere çok sayıda üye devlet tarafından Filistinin üye olarak kabul edilmesi neredeyse kesindi. Ayrıca Netanyahunun ülkesinde kırk yıldır eşi benzeri görülmemiş sosyal patlamalarla başı iyice dertteydi. Ekonomik bunalımdaki halk sosyal adalet talep ediyordu. 250 bini aşkın kişi sosyal haklar için sokaklardaydı. Bu kabinede bazı görüş ayrılıklarının da önde gelen nedenleri arasındaydı. Özetle Netanyahu yönetiminin başı fena halde beladaydı. Üstelik BMnin Filistini üyeliğe kabul etmesini önleme girişimleri sonuç vermemiş; Netanyahunun Filistinin üyeliğine karşı çıkacak en ez otuz üye ülke bularak hiç değilse moral çoğunluk sağlama girişimi ise sonuç vermekten ve tıpkı Amerikan vetosu gibi güvenilirlikten uzak görünüyordu (1).

\n

İşte tam da bu sırada İsrail Başbakanı, El Arabiya televizyonundan beklenmeyen bir öneride bulundu. Filistinin üyelik için BMye başvurmaktan vazgeçmesi koşuluyla barış görüşmelerine hazırdı. Ne ki can çıkar, huy çıkmazİsrailde oyun bitmez. Dünyanın en saf ülkelerini bile kandıracağı kuşkulu bu çocukça koşulun, görüşmeleri daha başlamadan çıkmaza sokmayı amaçladığı kimse için sır değil. Diğer taraftan bu beklenmedik girişim Netanyahunun şu sıralar ne tür bir çaresizlik içinde kaldığını da ortaya koymaktadır. Filistin Devleti’nin BMye üyeliğinin kabul edilmesinin barışı engelleyeceği nereden çıkarılmaktadır? Filistin Devleti BMye üye olduğunda, haklı davasında artık salt Filistinliler ve onun haklı davası yanında yer alan bir avuç ükeyi değil, barışa yanaşmayan ve silah zoruyla yıllardır gasp ettikleri toprakları ilelebet iç etmeye çalışan müstevli takım, karşılarında dünya ülkelerinin çoğunluğunu bulacaklardır. Ayrıca barış, salt Filistine, bölgeye değil İsrail için de yaşamsal ölçüde gereklidir.

\n

___________________________________

\n

(1) ABDnin Filistinin BM üyeliğine kabul edilmesini veto etmesi, kendisiyle çelişkiye düşmek anlamına gelmektedir. Ayrıca, konunun uzmanlarına göre, 1950 yılında kabul edilen bir karar, Güvenlik Konseyinin üyelerinden birinin BM Genel Kurulunun aldığı kararı veto etmesi durumunda Genel Kurula Güvenlik Konseyinin yetkilerini kullanma imkânı sağlamaktadır. (Le Monde)

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tunus Nereye?.. 12 Mart 2012

Günün Köşe Yazıları