Hüseyin Baş

Dadaab'da Açlıktan Ölenler Salt İnsanlar Değil, Tüm İnsanlıktır!

18 Temmuz 2011 Pazartesi
\n

\n

Sera etkili gaz salımlarının tetiklediği küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişikliklerinin doğal felaketleri de arttırdığı uzun zamandır bilinen bilimsel bir gerçek. Sözü edilen sera etkili gaz salımlarının azaltılması için dünya uluslarının hemen her yıl düzenledikleri konferansların kaderi ne yazık ki birbirinden farklı değil. Zengin ülkeler somut yaptırımlı adımlar atmaya kutsal rekabet, maliyet hesapları nedeniyle yanaşmıyorlar. Her defasında konuyla ilgili umutlar bir başka bahara erteleniyor.

\n

Ne var ki, bu arada doğal diye nitelediğimiz felaketler giderek artarak milyara yakın insanı açlığa mahkûm ediyor. Örneğin 2010da Rusya, benzerine az rastlanan bir kuraklıkla karşılaşmış dünyanın önde gelen tahıl dışsatımcısı bu ülkenin tarım ürünlerinin dışsatımını askıya almasıyla sonuçlanmıştır. Avustralyadaki büyük sel felaketleri de buna eklenince, Asya pazarlarında hububat fiyatları zirve yaparak spekülatörlerin de devreye girmesiyle derin bir beslenme kriziyle sonuçlanmıştır. Gıda fiyatlarındaki beklenmeyen artışların ne denli tehlikeli olduğu ise kimsenin saklısı değil. Örneğin Cezayir ve Oran kentlerinde yaşanan gıda fiyatları artışı, insanları sokağa dökmüş ve kitlelerin güvenlik güçleriyle çatışmalarına neden olmuştur.

\n

Önceki yazılarımızda vurgulandığı gibi uluslararası sigorta devi Munich REye göre, 2010 yılında 950 doğal felaket 295 bin insanın yaşamına malolmuştur. Maddi kayıplar ise 97 milyar dolardır. Munich REnin verilerine bakılırsa iklim değişikliklerinden kaynaklanan doğal felaketler, aslında bizzat insan elinden çıkma felaketlerdir. Ve insan elinden çıkan bu felaketlerdeki artış hızı yüzde 90 gibi ürkünç düzeylere ulaşmıştır. İklim değişikliklerinin kaynaklandığı küresel ısınmanın başsorumlusu ise bilindiği gibi sera etkili gaz salımlarıdır. Ve bunu ölçüsüz, hesapsız biçimde yapan ne yazık ki insanlardır. Oysa dünya ulusları her yıl yapılan iklim konferanslarının birinde sera etkili gaz salımlarını 1990 değerleri bazında 2020 yılına kadar yüzde 20 ila yüzde 40 onarınında azaltılmasında anlaşmışlardı. Ne ki, zengin ülkeler kutsal rekabet ve maliyet açılarından bu oranların yüzde 14 ila yüzde 18 olmasını dayatmışlardır. Ancak buna bile razı olacakları kuşkuludur. Zira her defasında ipe un sererek işi savsaklamaktadırlar. Doğal felaketlerdeki baş döndürücü artış, onların pek de umurunda değildir. 2011 sonbaharında Güney Afrikanın Durban kentinde düzenlenecek konferansta da zengin ülkelerin yine yan çizerek işi savsaklama yoluna gitmeleri kimseyi şaşırtmayacak, kendilerine omlet yapmak için ormanı yakmakta sakınca görmeyeceklerdir. Sözü edilen bilim insanları 6 Mayıs 2011de ünlü Science dergisinde yayımladıkları bir araştırmada, küresel ısınmanın otuz yıllık sürede buğday ve mısır üretiminin yüzde 5.5 ve yüzde 3.8 arasında azalmasına yol açtığını saptamışlardır. Le Monde gazetesinin 7 Mayıs 2011 tarihli nüshasında Stephane Foucartın yazdıklarına göre Kaliforniya Stanford Üniversitesiden David Lobell ve arkadaşları 1980-2008 döneminde iklim değişikliklerinin aralarında buğday, mısır, pirinç ve soyanın yer aldığı dört temel hububatın dünya üretim ortalamasında yüzde 5.3 ve yüzde 3.8lik bir düşüş yarattığını doğrulamışlardır. Söz konusu düşüş oranları mısırda 23 milyon tonu, buğdayda ise 33 milyon tonu ifade etmektedir. Peki, milyonlarca tonluk bu kayıplar ne anlama gelmektedir? Sorunun yanıtı tek kelimeyle çarpıcıdır. Söz konusu dört temel hububat doğrudan ya da dolaylı dünya kalori tüketiminin yüzde 75ine tekabül etmektedir. Bir milyarı aşkın aç insanın yaşadığı gezegenimizde küresel ısınmadan kaynaklanan bu kayıpların anlamı çok daha açık ve net biçimde ortaya çıkmaktadır.

\n

Şu sıralar Afrikanın boynuzunda, Kenya ve Somalide 60 yıldan bu yana benzeri görülmeyen korkunç bir kuraklık yaşanmakta ve buna bağlı olarak da yine benzerine az rastlanan bir açlık hüküm sürmektedir. BM Açlığa Karşı Eylem misonu şefi Kongodan tüm dünyaya yardım çağrısı yapmaktadır. Bölgede 10 milyondan fazla insan açlık, susuzluk ve sağlık olanaklarının neredeyse yokluğundan bir deri bir kemik kalıp ölümü beklemektedir. Kuraklık gıda fiyatlarını uçurmuş, örneğin Somalide gıda fiyatları bir önceki yıla göre yüzde 270 artmıştır. Kuraklık ayrıca hayvan varlığını da kırıp geçirmiştir. Anlaşılan o ki BM Tarım ve Gıda Örgütü FAOnun 192 üyesinin 2000 yılında dünyadaki açlığı yarıya indirme hedefi başarıya ulaşamamıştır. Bu konuda asıl suçlu zengin ülkelerdir. Bunlar açlığı geriletemedikleri gibi, sera etkili gaz salımlarıyla da yangına körükle gitmektedirler.

\n

Bugün Kenyanın doğusundaki Dadaabdaki dünyanın en büyük göçmen barınağında 376 bin aç ve susuz göçmen yaşamaya çalışmaktadır. Tüm bölgede açların sayıları on milyonlarla ölçülmektedir. Tanrının her günü Somaliden El Kaide bağlantılı İslamcı teröristlerin şiddetinden ve açlıktan kaçan binlerce göçmen Dadaab kampı çevresine yerleşmeye çalışmaktadırlar. Dünyanın neresinde olursa olsun tek bir çocuğun ve insanın açlıktan ölmesi, tüm insanlığın işlediği bir cinayettir. Yeteri kadar beslenmek önde gelen insan hakları arasındadır. Afrikanın boynuzundaki felakete seyirci kalmak insan hakları ihlalidir ve tasarlanmış bu cinayetlere ortak olmakla eşanlamlıdır

\n

Dadaab’da açlıktan ölen salt insanlar değildir. Bu, aynı zamanda insanlığın da ölümüdür.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tunus Nereye?.. 12 Mart 2012

Günün Köşe Yazıları