İlhan Selçuk

Bilmiyorum Demesini Bilmek...

24 Temmuz 1997 Perşembe

PENCERE

İLHAN SELÇUK

Bilmiyorum Demesini Bilmek...

Okulda öğrencilere eski bilgeleri belletirler, diyelim ki Sokrates’i...

Sokrates’in ne büyük adam olduğuna ilişkin tartışma, anlamsızdır. Sokrates, o ölçüde büyüktür ki bu bilgenin adını bilmemek insan için yeterince ayıp sayılır; ama, Sokrates yerçekimi yasasını biliyor muydu?..

Aristo’nun Amerika’dan haberi var mıydı?

Çoğu eski zaman bilgesinin dağarında, bugünkü bir ilkokul öğrencisinin bellediği bilgiler yoktu; yine de büyüktüler. Ne demiş eski çağın bilgesi:

“Bir şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir.”

Kaç bin yıl önce söylemiş bunu?..

*

T. S. Eliot gibi kendine güvenen bir kişi rahatlıkla ‘bilmiyorum’ diyebilir. Yazar, Goethe Ödülü’nü kazandıktan sonra Hamburg Üniversitesi’nde düzenlenen ödül töreninde konuşurken Dante ve Şekspir’den söz açıp bilgisizliğinin altını çizmiş:

“İtiraf ederim ki bu yazarların yapıtlarının çoğunu bilmiyorum ya da üstünkörü biliyorum.”

Eliot bununla kalsa iyi; ‘Goethe Ödülü’nü kazanan yazar diyor ki:

“- İtiraf ederim ki ben Goethe’yi çok iyi tanıyanlardan biri değilim!..”

Alçakgönüllülük mü?..

Kendine güven mi?..

*

Çehov, Tolstoy’a kızarmış, büyük yazarın bilgeliğine bozulurmuş, bir dostuna yazdığı mektupta ‘Kroyçer Sonatı’nın yazarını çekiştiriyor:

“Bir nokta var ki bağışlayamayız. O da Tolstoy’un bilmediği şeylerden çekinmeden söz etmesi ve bilmemeyi inatla sürdürmesidir. Frengi, sosyal sigorta, kadınların çiftleşmeye karşı tiksintileri vb. ile ilgili yargıları, yalnız tartışılabilir değil; dahası, uzmanlarca yazılan iki üç broşürü uzun ömrü boyunca okuma zahmetine katlanmamış bir cahil insanı ele veriyor.”

Çehov, Tolstoy’a acımasızca yaklaşıyor; ama Goethe de bilimsel görüşleri açısından Eliot’ta tepki yaratıyor:

“Bütün ömrümce Goethe’nin bilimsel kuramlarını -bitki türü, madenbilim ve renk üzerine- bilmediği alanlara giren çok meraklı bir insanın sevimli tuhaflığından başka bir şeye yormadım.”

Büyük yazar olmak başka şey..

Bilgiçlik başka.

*

Aristo, Amerika’yı bilmiyordu..

Sokrates, yerçekimi yasasından habersizdi..

Newton, atom bombasından...

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bilimde gerçek bir patlama yaşandı. Peki, hepimiz, her gün, yalnız yaşama ilişkin değil, tüm evrene dönük binbir laf ediyoruz; ne yürekli -daha doğrusu- sorumsuz insanlarız. Üstelik insanın bilgi dağarı öylesine arttı ve yoğunlaştı ki okyanusta bir su damlası gibi kaldık.

Gün geçtikçe “bilmiyorum” demesini daha çok bellemek zorunda kalacağız.

İnsanlığın bilgi okyanusu genişledikçe, bir damlacık gibi kalıyoruz; uzmanlığın dalları kılcal damarlara dönüştükçe, ne yapacağımızı bilemiyoruz.

Peki, bir köşe yazarının bu ortamda konumu ve işlevi ne oluyor?..

İşte bu gerçeği dile getirmek!..

(24 Temmuz 1997 tarihli yazısı)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Patrikhanenin Sicili... 11 Haziran 2012
Mumcu'nun Saptamaları... 7 Haziran 2012

Günün Köşe Yazıları