Bizi Kim Gözetliyor?

11 Ekim 2014 Cumartesi

Büyük biraderin kulağı da gözü de üzerimizde. Adım adım izleniyor, dalga dalga dinleniyor, yolda yürürken bile MOBESE sistemi ile gizli gizli gözleniyoruz.
Kamuoyu, MOBESE’nin açılımını “Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu” diye bilir. Oysa öyle değilmiş. Araştırmacı yazar İlhan Taşcı’nın “Paralel Hat” kitabından öğrendik: Meğer MOBESE, Murat, Osman, Basri, Erin, Süleyman, Erdoğan adlarının baş harflerinden oluşuyormuş. Yani sistemi kuran polis, istihbaratçı ve mühendisler, kendilerini gözetlemenin tarihine geçirmişler...
İlhan Taşcı, MOBESE’nin B’sindeki Basri’nin, yani Basri Aktepe’nin önemine de değinmiş kitabında:
Aktepe, ABD’nin gizli iç güvenlik örgütü olan FBI Ulusal Akademisi’nden mezun olmuş. Uzun yıllar Emniyet İstihbarat Dairesi’nde çalışmış, daha sonra da dinlemelerin odağına oturan ve AKP döneminde kurulan Türkiye İletişim Başkanlığı (TİB) Teknik Daire Başkanlığı’na getirilmiş.
Poliste “dâhi çocuk” diye de anılan Basri Aktepe’nin en önemli özelliği de, Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisine yakın ilgi göstermesi. Öyle ki, Erdoğan başbakan olduğu dönemde, Basri Aktepe’yi tedavi edildiği hastanede bizzat ziyarete gitmiş. Ona bu denli özen göstermesinin nedeni de belli: Çünkü ofisine konulan böceği bulmuş...

Eski Teranenin Yenisi
Aynı tekerleme... Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye taşıdığı “yeni” isimlerden Rıza Türmen, “altı ok”un “yeni” bir okuyuşa tabi tutulmasını önermiş.
Örneğin, laiklik ilkesi “yeni”den okunmalıymış. Minnacık kız çocuklarının yönetmelikle başı bağlanırken Rıza Türmen, laikliği yeniden okuyacak!
Rıza Türmen, “Devletçilik bugün kaldı mı?” diye soruyor.
Özelleştirilmiş kömür ocaklarında tüm güvencelerden yoksun işçiler ölürken; halkın öz malları sayılan kamusal değerler AKP yandaşlarına peşkeş çekilmişken, plansız programsız köprüler, yollar, inşaatlarla yurdun doğal güzellikleri ve kaynakları vahşice tüketilirken...
Rıza Türmen devletçiliği sorgulayacak! Rıza Türmen, sanki Türkiye Cumhuriyeti ırk üzerinde temellenmiş gibi “Dışlayıcı ve tek tipçi milliyetçilikten kurtulmak gerekir” diyor.
Türkiye, hemen hemen tüm sınırlarında ırk ve din ayrımcılığına dayalı kanlı boğuşmalarla kuşatılmışken... Üstelik, hem dışlayıcı, hem de dışa bağlı, tek tipçi, ırkçı, milliyetçi bir kalkışma yüzünden Türkiye son 30-40 yıldır on binlerce canını yitirmiş, yorgun düşmüşken... Cumhuriyetimizin ve CHP’nin kurucusu Atatürk’ün büstleri yakılır ve ayaklar altına alınırken...
Rıza Türmen, eşit ve özgür yurttaşlığa dayalı ulus devlet anlayışını tartışacak! Rıza Türmen, hızını alamamış, “egemenlik” ve “bağımsızlık” anlayışının da değiştiğini söylemiş.
Emperyalizmin yeni masalcıları kendi bağımsızlıklarını özenle koruyarak dünya egemenliğinin üzerine abanır, Türkiye gibi ülkelere de “karşılıklı bağımlıyız” ninnisini söylerken... Rıza Türmen, CHP’nin var oluş nedenini yok sayacak!
Rıza Türmen, bir de “Beni Erdal İnönü’ye benzetirler” demiş.
İşte bu benzetmede tam isabet sağlamış: Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin tam bağımsızlığını yedi düvele çatır çatır kabul ettirmiş İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü de, ne yazık ki “bağımsızlığı” reddetmiş, “karşılıklı bağımlılıktan” söz etmişti.

Kanayan Yara
Kobani nedeniyle ülkeyi iç savaşa sürükleyecek tezgâhlara gelenler; IŞİD Irak’ta Şiileri, Ezidileri, Türkmenleri keserken neredeydi?
Irkçılık, kavimcilik, dincilik üzerinden insan hakları aranmaz. Temel olan insanlıktır. Kim insana kıyıyorsa, kim haksızlık yapıyorsa, suçlu orada aranır.
Ülkeleri “demokrasi getiriyorum” uydurmacası ile petrol çıkarları uğruna ırk temelinde, mezhep temelinde kana bulayan ABD ve onun yardakçısı, işbirlikçisi iktidarlar bölgeyi bu hale getirdi. Irkçılar ve yobazlar, şimdiye değin onlardan destek ve cesaret almış, beslenmiş, semirmişlerdi. Şimdi aynı pislik dolu batağa Türkiye’yi de çekiyorlar.
Ülkenin bir bölgesi cezaevinden yönetiliyor. Sultan edasıyla dolaşan ise, aklını başına alacağına, kanattığı yaraları kaşıyor!
Düğümledi bıraktı. Haydi kolaysa, şimdi çözsün.

Doktorun Derdi
Sağlık Bakanlığı, Yunanistan’dan 5 bin ithal doktor getirecek ya... Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Mine Önal’ı almış bir dert. Doğru ya, Yunan meslektaşlarına, Türkiye’deki doktorların başına gelenleri nasıl anlatacaklar ki:
Performans sistemini, “parça başı” hekimliği, yılda 10 binin üzerinde sağlıkçıya şiddet uygulandığını, iş yükünden ve angaryadan eğitime fırsat bulunmadığını, nöbet sonrası izin kullanılmayarak kesintisiz 33 saat çalışıldığını, bütün bunların üzerine ihtisas süresi bittiğinde uzmanlık belgesi için 2 yıl zorunlu hizmet yapıldığını...

Sansür
Antalya Film Festivali’nde, devlet büyüklerine ayıp olur diye sansür uygulanmış!
Festival jüri başkanına bak, sansürü anla...
Jüri başkanı kim? Yılmaz Erdoğan...
O kim? Recep Tayyip Erdoğan’ın akil adamı...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları