Dünya Sömürgenleri Anlaşması

15 Aralık 2014 Pazartesi

Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin düzenlediği “70. Yılında Bretton–Woods Anlaşması Sempozyumu”nda konuşan Prof. Dr. Bilsay Kuruç, 20. yüzyılda kapitalist dünyanın çerçevesini belirleyen bu anlaşma için “Amerika’yı dünya devleti ya da ağa mertebesine çıkaran model” diye tanımladı: 
“1970’lerin başında temel ekonomik mekanizmalar tükenme noktasına geldi, fakat Amerika’nın ‘ağa’ statüsü özellikle teknolojik ilerlemeden ve sermaye desteğinden beslenen askeri güçle devam etti. Son 40 yılda finans sermayesi, yepyeni bir kimlik ve iddia ile hamle yaptı ve büyük piyasaların merkezi bir rol oynamasıyla bu statü sürdü.” 
Doç. Dr. Galip Yalman da, Latin Amerika ülkelerinin siyasal sistemlerinin bozularak nasıl askeri darbelerin ve giderek IMF ile Dünya Bankası’nın demir disiplinin “müşterisi” haline dönüştüklerini anlattı. Prof. Dr. Korkut Boratav ise, IMF’nin kaynak darlığı içindeki ülkeleri “kobay’” gibi denemelere tabi tuttuğuna değindi. 
Sempozyumdan çıkan sonuca göre, Batı cephesinde bir değişiklik yok. Dünya çapında sömürü azalmıyor, giderek azıtıyor.

Yeraltından Notlar
Bir bataklığa itiliyoruz. Kafamıza da basa basa daha çok, daha çok çamura gömüyorlar.
Boğulmak istenen, çağdaş Türkiye ile yaratılan değerler, simgeler ve kişilikler. Üstelik, bu boğma işlemini yürüten kibirli kumkumalar, çağdaş Türkiye’nin olanaklarını kullanarak bir yerlere gelmiş olanlar.
Dostoyevski, “Yeraltından Notlar”ında, “insanın en iyi tanımlaması” diyerek şu saptamayı yapar:
“İki ayaklı nankör bir yaratık. Hepsi bu kadarla kalsa gene iyi. Çünkü böylece en büyük kusuru unutulmuş olurdu. İnsanın en büyük kusuru, erdemsizliğidir. Erdemsizlik ve buna bağlı olarak ölçüsüzlük. Ölçüsüzlüğün erdemsizlikten ileri geldiği çoktandır bilinen bir gerçektir.”
Üstünlük taslayan nankörlerin öncelikli hedefi 1923 devriminin kazanımları... Yüzyıllarca halktan özenle uzak tutulan hümanizma, reform ve Rönesans ile aydınlanmanın Anadolu toprağına serpilen tohumları...
Bugün ölçüsüzlüğün köpüren ağzından çıkan özlem ise, ta hümanizmanın gerisine dönmeyi içeriyor.
Zaman geriye döndürülebilir mi, hem de bu çağda?
Döndürme yönünde epey yol aldıkları kesin. Ama mutlaka tökezleyeceklerdir. Tökezletmek görevi de erdemlilere düşüyor.

Kurtulamama Sorunu
Dertli söyleşiler şu varsayım ile başlıyor genellikle:
“Bunlardan kurtulamayacağız.”
Oysa; Erol Tuncer, Hanife Yurtseven ve Bülent Tuncer’in TESAV Yayınları’ndan çıkan “Seçim 2014, Sayısal ve Siyasal Değerlendirme” adlı çalışmalarında veriler, bu varsayımı çürütüyor.
2011 genel seçimleri ile 2014 yerel seçimlerindeki oy oranlarını karşılaştıran çalışmaya göre, oy oranlarının gerilediği il sayısı açısından AKP ilk sırada geliyor. AKP’nin oy oranları 77 ilde gerilemiş. Gerileme oranları da 0-20 puanlar arasında değişiyor.
Ama, Türkiye’nin “kurtulabilme” sorunu yalnızca iktidar partisinin başarısızlığı ile sınırlı değil.
Çünkü oy kayıp oranları açısından ikinci sırayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başında bulunduğu ana muhalefet partisi alıyor. Çalışmadaki verilere bakılırsa, Kılıçdaroğlu yönetimindeki partinin oy oranları 2014 seçimlerinde 2011’e kıyasla tam 68 ilde gerilemiş.
Kuruluş felsefesinden utanma, iktidarın dinci siyasetinin dümen suyuna girme, siyasi çizgide yalpa, Kılıçdaroğlu’nun yönetimindeki partiyi değil iktidar seçeneği yapmak, ana muhalefet olmaktan bile uzaklaştırıyor.

Sahneler Yaşamalı
Kültür-sanat örgütleri, 7 Aralık’ta Kuğulu Park’ta, çok geniş katılımlı bir etkinlikle Akün ve Şinasi sahnelerinin kapatılmasına karşı çıktılar. Yazar-dramaturg Eren Aysan, o gün duyumsadıklarını aktardı köşemize:
“O sahnelerde çocukluktan yetişkinliğe sayısız oyun izledim. 2003’te perdelerini August Sobol’un yazdığı Ghetto oyunuyla açan Akün Sahnesi’nin açılışındaki heyecanın bire bir tanığıyım. Daha sonra bu sahnelerde pek çok oyunda çalıştım. Yarın öbür gün Sennett gibi kent kültürü üzerine çalışma yapanların ‘tiyatro yıkan insanlar’dan söz etmemesi için. Kent kültürünün bellekle, dolayısıyla insanın hatıralarıyla bağlantılı olduğu için. Bu ülkenin yakılan şairlerinden babam Behçet Aysan’la bir ağız vişne dolusu mutlulukla seke seke tiyatro izlemeye gittiğim günler için. Siyasi cinayetlerde öldürülen sanat adamı yakınlarımız gibi taşınmaz kültür varlıklarının '64a ortadan kaldırılmaması için. Bu sahneler yaşamalı!”

Hititçe
Kitabının reklam ve tanıtım bombardımanı ile yeniden gündeme gelen Orhan Pamuk, Kitap ekimizin sorularını yanıtlarken 17 Aralık soruşturmasını “yakışıksız yolsuzluk” diye tanımlamış. Demek ki, “yakışıklı yolsuzluk” diye de bir şey var!
Pamuk, hemen ardından bir tümce kurmuş ki, anlayan beri gelsin:
“Hükümete haklı bir muhalefet enerjisi var ama bazen haklılığı, çok da hakları olmayan yerlerde gördüğümde ben o konulara katılmıyorum.”
Yan çizmenin Hititçesi gibi sanki.

Operasyon
Beklenen operasyon, çıkar kapışmasına yeni bir boyut kazandırdı. En çarpıcı yan ise cemaatin sözcüsü Hüseyin Gülerce’nin, bizim dönekleri bile sollaması oldu.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları