Düş Yok Edilemez

03 Mayıs 2014 Cumartesi

Geçen yıl yitirdiğimiz devrimci, yurtsever yayıncı Barışta Erdost’un, 1 Mayıs 2008’de Taksim Kazancı Yokuşu’nda okumak için hazırladığı, ancak gerçekleştiremediği konuşma metninden:
“Türkiye’de 1 Mayıs’lar ya kanlıdır ya yasak. Ya Takrir-i Sükun Kanunu vardır ya askeri diktatörlük. Ya 1996’da Kadıköy’de polis kurşunuyla öldürülür Hasan Albayrak, Yalçın Levent, Dursun Odabaşı oluruz, Taksim Meydanı’na çıkmak isterken 1989’da polis kurşunuyla öldürülür Mehmet Akif Dalcı oluruz, ya 1990’da felç edilir Gülay Beceren oluruz.
Bundan tam 120 yıl önce de, işçi sınıfının 8 saatlik işgünü hakkını elde etmek için verdiği kararlı mücadelelerle sarsılan ABD’de, burjuvazi aşağılık bir hesaplaşma, korkakça bir öç alma taktiğiyle 4 işçi önderini idam etmiş, tahakküm altındaki milyonların hareketini ezebileceğini, işçi sınıfının kurtuluş düşünü yok edebileceğini sanmıştı.
Tarih, idam edilen işçi önderlerinden Spies’ın ‘Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz ama her yerde alevler yükseliyor. Bu gizli bir ateş. Bunu asla söndüremezsiniz’ derkenki inancını haklı çıkardı. 120 yıldır dünya işçi sınıfı birlik, dayanışma ve mücadele taleplerini haykırıyor. Dili, milliyeti, rengi ne olursa olsun milyonlar aynı özgürlük duygularıyla birleşiyor. Bazen yalnızca göğüslerine bir kırmızı karanfil takabilerek, bazen yalnızca teksirle çoğaltılmış bir bildiriyi bir kapının altından atabilerek, bazen yalnızca kapalı salonlarda, bazen sessiz ve derinden ama asla söndürülemeyen bir ateş olarak.”

Erdoğan, Köşk’ü Yasalarla Yetkilendirme Yolunda
Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu’na, “Recep Tayyip Erdoğan, Köşk’e çıksa, dilediği gibi ‘başkan’ yetkileri kullanabilir mi” diye sorduk. Anayasanın 104. maddesinin son fıkrasına dikkat çekti:
Cumhurbaşkanı, ayrıca Anayasa’da ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.”
Ve devam etti:
“Şimdiye değin Cumhurbaşkanı’na seçme ve atama görevleri dışında, yalnızca ‘Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’ ile Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri hakkında yargılanma izni verme yetkisi tanınmıştı. Bunun dışında atama ve seçme dışında Cumhurbaşkanı’na bir yasayla görev verme ya da yetki devretme olmamıştı. Böylesi bir görev ve yetki; en son geçen günlerde çıkarılan MİT Yasası ile verildi. Bu yasa, Başbakan’ın ‘Bundan sonra gelecek herhangi bir Başbakan, MİT Müsteşarı hakkında soruşturma izni verse dahi ben bu girişimi cumhurbaşkanı olarak önlerim’ arzusunun açık ifadesiydi. Ayrıca, MİT Yasası’ndaki bu yetkilendirme, Başbakan’ın görevlerini teker teker yasayla Cumhurbaşkanlığı’na aktarma amacının ilk adımı gibi görünüyor. Anayasanın 140. maddesinin son fıkrasındaki ‘diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır’ ifadesine dayanarak olası bir anayasaya aykırılığı da aşarak, yasalarla Cumhurbaşkanlığı’na yeni görev ve yetkiler verme olanağı yaratılıyor bir anlamda. Böylece, yasalarla yeni yetki ve görevlerle donatılan cumhurbaşkanı bir tür başkan haline getirilecek. Böyle bir tehlikenin varlığı şimdiden gözüktü. ‘Böyle bir tehlike ile nereye gider bu devlet?’ diye sorarsanız, kendi kafalarında kurguladıkları o bilinmeyen hedefe doğru süratle gider.”
Sabih Kanadoğlu’nun değerlendirmesi; Recep Tayyip Erdoğan’ın çeşitli toplantılarda dile getirdiği bilinen “Cumhurbaşkanı olursam tüm anayasal yetkilerimi kullanırım” söyleminin ardında gizlenen amacı açığa çıkarması açısından çok önemli...

Sakıncasız Sözleşme  
Recep Tayyip Erdoğan, “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme”ye değişiklik getiren 15 No’lu protokolün onaylanmasına ilişkin kanun tasarısını imzaladı ve TBMM’ye gönderdi.
Protokoldeki en önemli değişiklik, sözleşmenin önsözüne eklenen metinle yapıldı. Böylece, hak ve özgürlüklerin korunmasında ulusal mekanizmaların asıl, sözleşme sisteminin ise ikincil olduğu, dolayısıyla imzacı devletlerin belirli bir takdir hakkına sahip oldukları vurgulandı.
Hak ve özgürlükler konusunda “ulusal mekanizmalar” denen şeyin nasıl işlediğini hepimiz biliyoruz. İşte onlar öncelik taşıyacak...
Ağustos ayından başlayarak halife sultanımız her türlü özgürlüğümüzle ilgili tek başına takdir hakkı kullanacağından, sözleşmeyi gözü kapalı imzalamakta hiçbir sakınca yok!

Hatır Gönül İşleri
Bülent Arınç, Haşim Kılıç’ı kolluyor: “Geçmiş günlerin hatırına ona karşı biraz daha özenli olmamız lazım.” Hatır ile anılacak olanları da sıralıyor: “Kıyafet serbestliğinden eğitim özgürlüğüne kadar özgürlük alanlarının genişletilmesinde Sayın Haşim Kılıç çok ayrı, çok özel bir yere sahip.” Kıyafet serbestliği dediği, kadınlar için öngörülen bir yasağın yaygınlaştırılması. Eğitim özgürlüğü dediği de çıkardıkları medrese yasası. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları