El Öpme Anısı

10 Mayıs 2014 Cumartesi

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’ın, Meclis kürsüsünden aktardığı bir anı:

“Mevhibe Hanım (İnönü), Malatya Kumaş Fabrikası gezisinde 3 metre kumaş alır. Demokrat Parti, İsmet İnönü'nün bir açığını aramak üzere bir çalışma grubu oluşturur. Uzun çalışmalardan sonra Demokrat Partili Ahmet Gürkan, İsmet İnönü köşkten inip muhalefetin başına geçince bunu Meclis kürsüsünden sorar. İnönü hatırlayamaz ve o gün o soruya cevap vermez. Demokratlar bayram yerine çevirir meclisi, İnönü âdeta yıkılmıştır. Akşam eşine sorar, eşi olayı doğrular ‘Ama parasını ödedik Vecihi Bey ile’ der. Vecihi Bereketoğlu muhasebecisidir İsmet İnönü'nün. Faturayı ve ödeme makbuzunu bulur, İnönü’ye verir. İsmet İnönü, Mecliste söz isteyip makbuzu ibraz eder. Ahmet Gürkan bizzat elini öperek özür diler İnönü'den.”

Engin Altay, anıya ilişkin sözlerini şöyle tamamladı:

“İşte o günkü TBMM’den bugünkü TBMM’ye geldik.”

Rüşvet ve yolsuzluk kuyruğu uzadıkça uzuyor. Bırakın karşılığında fatura ve makbuz göstermeyi; bir kuru özür bile yok artık.

 

Bildik Uydurma

Meclis TV’nin karartıldığı oturumda, saatiyle ünlü eski Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan, hakkındaki yüz kızartıcı suçlarla ilgili savları yanıtlamaya çabalarken bildik tayfanın bildik üfürüğünü yineleyerek muhalefet sıralarına bağırdı:

“Sizler İstiklal Mahkemeleri’nde önce asıp sonra ifade alalım diyen bir zihniyetin temsilcilerisiniz.”

Kuracakları sözde komisyonun ne işe yarayacağını herkes biliyor: Milyonluk saatler, rüşvetler, yatak odalarından çıkan kasalar, evlerden fışkıran dolarlar, avrolar, bol sıfırlı bağışlar filan unutulacak; yok İstiklal Mahkemeleri binlerce kişi astı, yok milletin inançları yıllarca yasaklandı, yok Atatürk diktatördü gibi katakulli ve hokkabazlıklarla açığa çıkmış kirli ilişkilerin üstü örtülecek.

Sonra? Bir bakacaksınız ki, 4 eski bakan; yunmuş yıkanmış, aklanmış paklanmış, saygın ve çok değerli siyasetçiler olarak aramıza dönmüş...

 

Tüy

İpe un serecekleri AKP’li Mustafa Elitaş’ın şu sözlerinden belli:

“Bu milletin yüzde 45.5’u, 30 Mart seçimlerinde, kendisine hizmet eden, tüyü bitmedik yetimin hakkını koruyan bir Başbakanı, iktidarını ve hükûmetini destekledi, sandıktan alnının akıyla çıkardı.”

Tüylenmiş oğulcuklar da aradan sıyrılmış oldu böylece...

 

İstanbul’da Orman Talanı

Okurumuz Zafer Direnç, İstanbul’da Kavacık’tan başlayıp Şile’ye kadar giden sahil yolu ile Polonezköy’den başlayıp Karaburun, Karakiraz, Kurna, Sahilköy, Alacalı ve Sofular’a değin uzanan yolda orman katliamı yapıldığını duyurdu. Binlerce ağaç kesilip kamyonlara dolduruluyormuş.

Öğrendik ki, o ağaçlar 2 ve 3. köprülerin arasındaki bağlantı yolu için kesiliyormuş. Durumu aktardığımız doğa dostu Yücel Çağlar, Orman Yasası’nda yapılan son bir değişikliği anımsattı:

“Devlet ormanlarında, erişme kontrolü uygulanan karayollarındaki ulaştırma yapıları ve müştemilatı olan hizmet tesisleri ile bakım işletme tesislerine, karayolu sınır çizgisi içinde kalmak kaydıyla izin verilir. Devlet idareleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan, işletilen, işlettirilen veya yap-işlet-devret modeli esas alınarak yaptırılan ve işlettirilen bu tesislerden herhangi bir bedel alınmaz.”

Geçen ay çıkarılan bir yönetmelikle de uygulamanın kapsamı genişletilmiş. Yani, güzelim ormanların traşlanması, kitabına uydurulmuş.

 

Demokratik İstikrar

Siyasete 12 Eylül darbesi ile karışık ANAP virüsü girdiğinden beri bir çok köklü gelenekten uzaklaşıldı.

Örneğin, geçmişte belediye başkan adaylarından genel merkez yöneticileri rüşvet almazlardı. Bugün almayanı parmakla gösteriyorlar.

Hırsızlık, yolsuzluk yalnızca ahlaken ve hukuken değil, siyaseten de utanılacak bir durumdu. Şimdilerde hani neredeyse övünülecek bir paye oldu.

Genel başkanlar bir tür tanrısal yetkilere sahip değildiler. Şimdi kendisini bir tür tanrı ya da en azından onun elçisi olarak görenler çoğunlukta.

Eskiden partilerin grup toplantıları, kamuoyuna kapalı yapılırdı. Partili milletvekilleri, gelişmelere ilişkin gözlemlerini, izlenimlerini, eleştirilerini hem genel başkana, hem parti yöneticilerine, hem de diğer milletvekillerine aktarma olanağına sahiptiler. Bugün parti grupları, demokratik kurgunun çalıştırılması açısından hiçbir işlev yüklenmiyor. Grup salonunu şak şakçılar dolduruyor; genel başkan gak dese alkışlıyor, guk dese “yaşa, var ol, nur ol” diye bağırıyorlar. Böyle bir ortamda sıkıysa bir milletvekili çıkıp da “Partimizin şu uygulaması iyi gitmiyor” desin bakalım. Hiç sektirmez, oracıkta linç ederler adamı...

Bir yanda sürekli seyredenler, diğer tarafta da sürekli konuşan, hatta buyuranlardan oluşan demokrasimizi, tanrılar eleştirinin her türlüsünden esirgiyor. Böylece, gizemsel bir anlam yüklenen “siyasi istikrar” denen şeye ulaşılmış oluyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları