Sicil Silen

21 Şubat 2015 Cumartesi

Uğur Mumcu’nun “araştırmacı gazeteci” tanımına tam anlamıyla uyan, yazdığı haberler, kitaplar ile çeşitli ödüller almasına karşın yaklaşık bir yıldır işsiz (!) olan değerli meslektaşım İlhan Taşcı, bir AKP belgeseli olan “Maskesiz Soygun” kitabında Recep Tayyip Erdoğan’ın adli sicilinin nasıl silindiğini şöyle anlatır:
“Kapatılan Diyarbakır 3 No’lu DGM, Recep Tayyip Erdoğan’ı Siirt’te okuduğu şiir nedeniyle Türk Ceza Yasası’nın ‘halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik ettiği’ gerekçesiyle mahkûm etmişti. Erdoğan’ın bu mahkûmiyeti de adli sicil kaydına işlenmişti.
Erdoğan’ın avukatları 9 Eylül 2000 tarihinde Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurarak, DGM’nin kararının ‘vaki olmamış’ sayılmasını ve mahkûmiyetin adli sicil kaydından silinmesini istediler. İsmail Rüştü Cirit başkanlığındaki Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi, DGM’nin kararının ‘vaki olmamış sayılmasına, adli sicil kaydının silinmesine’ oyçokluğu ile karar verdi.
İlhan Taşcı, bu kararı veren mahkeme başkanı İsmail Rüştü Cirit’in, AKP döneminde HSYK kararıyla Yargıtay üyeliğine seçildiğini de kitabında belirtir.
İşte o İsmail Rüştü Cirit, bugün Yargıtay Başkanı olmuştur!

Anayasaya Aykırılık Paketi
Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu, AKP iktidarının bugüne kadar torbadan çıkardığı hiçbir yasanın, hazırladığı “İç Güvenlik Paketi” adı verilen tasarı kadar anayasaya aykırı hükümleri içermediği kanısında:
“Tasarı, öncelikle anayasanın başlangıç bölümünde belirtilen kuvvetler ayrılığı ilkesine, 2. maddesinde yer alan Hukuk Devleti ilkesine, 6. maddesinde belirtilen hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz’ hükmüne aykırıdır. 13. maddede gösterilen temel hak ve özgürlüklerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebepler ve anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenine ve ölçülülük ilkesine dayanılmadan sınırlanmasına çalışıldığı için, anayasaya aykırıdır. ‘Yargı yetkisi 9. madde uyarınca Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır’ hükmünü yürütmeyi, yargı yerine soruşturma ve kovuşturma evresine kattığı ve yetkili kıldığı için anayasaya aykırıdır.”
Gelelim, hem anayasaya, hem de uluslararası sözleşmelere aykırılıklara... Sabih Kanadoğlu, onları da şöyle sıralıyor:
“Polisin silah kullanma yetkisinin, belirsiz bir biçimde genişletilmesi, basınçlı ve kimyasal boyalı su kullanılması, yaşam hakkını güvence altına alan anayasanın 17. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (İHAS) 2. maddelerine aykırıdır. Polisin şüphe duyduğu her durumda, yargı kararı hatta yetki verilen merciin yazılı emri olmaksızın kişileri ve araçlarını kapsamlı olarak araması, özel hayatın gizliliğini güvence altına alan anayasanın 20. ve İHAS’nin 8. maddesine aykırıdır.
‘Polise koruma altına alma’ adı altında, anayasada belirtilmeyen yeni bir özgürlükten yoksun bırakma yetkisi ile eylemin ve durumun niteliği yani kişisel suç algısına göre, olay yerinden uzaklaştırma yetkisinin tanınması anayasanın 13, 19, 34 ve İHAS’ın 5 ve 11. maddelerine aykırıdır. Kolluğa, istihbari dinleme yetkisinin genişletilerek verilmesi, haberleşme özgürlüğünü düzenleyen anayasanın 22. ve İHAS’ın 8. maddesine aykırıdır.”
Anayasaya aykırılık olarak sayılanlara; polise, müşteki ile mağdur ve tanık ifadelerini ikamet ettikleri yerlerde veya işyerlerinde ifade almak yetkisi tanımayı, jandarmanın belirli rütbelerinde bulunanların terfi ve atama işlemlerinin yürütmenin yetkisine verilmesini, valiye lüzumu halinde kolluk amir ve memurlarına suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için gereken acele tedbirlerin alınması konusunda emir verme yetkisinin tanınması da eklenince güdülen amacın ne olduğu Kanadoğlu’na göre çok açık hale geliyor:
“Siyasi iktidar, terörle mücadele adı altında genel seçim öncesi ve çözüm süreci sonunda, olası eleştirileri ve gösterileri önlemek ve tasarladığı başkancı sistemin altyapısını oluşturmak çabasındadır. Tasarı yasalaşırsa artık hukuk devletinden söz edilemez. Kurulmak istenen polis devletidir. Türkiye bir polis devleti olmaya layık değildir ve Türk milleti böyle bir rejimi kabul etmeyecektir.”

Hadım
Kadınları kapatarak, örterek, dışlayarak erkeği “baştan çıkaran mahlukat”tan sayanlar; şimdi Özgecan için dövünüyor!
Hadım etmekten söz ediyorlar bir de...
Yaptılar yapacaklarını...
Düşüncesi, aklı, bilinci, beyni kısırlaştırılmış bir topluma doğru sürüklüyorlar ülkeyi.
Özgecan’ın kesilmiş, yakılmış insan bedeni onların eseridir.

Tokmak
İç Güvenlik Paketi daha tasarı iken tokmak oldu, milletvekillerinin kafasında patladı.
Yürürlüğe girdiğinde, büyüyecek, halkın tepesinde balyoz olacak...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları