Üfürülmüşlük

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Her nedense aklımıza Nabi’nin bir dörtlüğü düştü. Tam da bugünlerde okurlarımızla paylaşma gereksinimi duyduk:
“Halkın emvâlin alıp sonra teselli vermek / Fels-i mâhiyi soyup yağda pişirmek gibidir / Güsfendânın edip kat’ tarîk-ı nefesin / Bacağından üfürüp sonra şişirmek gibidir.”
Günümüz Türkçesiyle:
Halkın malını alıp sonra avutmak, balığın pulunu soyup yağda pişirmek gibidir; koyunları boğazlayıp kestikten sonra bacağından üfürüp şişirmek gibidir.

İdrak
“Yenilendiği” söylenen yapının ne olduğunu merak edenler için:
Yasama, yürütme ve yargının tek vücutta bütünleştiği “Recebiye Cemahiriyesi”ni idrak etmeye başlamış bulunuyoruz.

Pişmiş Aday
MHP’den yeni yeni sızan bilgiler, CHP’de kimseye danışmadan tek başına “çatı adayı” açıklayan Kemal Kılıçdaroğlu’nu yönlendiren çevreleri işaret ediyor.
MHP’li sağlam kaynaklardan duyulanları aktarmak istersek şöyle bir özet çıkıyor ortaya:
Ekmeleddin İhsanoğlu, eskiden MHP’ye yakınlık duyardı. Geçmişte Alparslan Türkeş’in danışmanlığını yaptığını o dönemdeki partililer bilir. Kamuoyu, İhsanoğlu’nun, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından MHP’ye önerildiğini sanıyor. Oysa, durum öyle değil. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu gündeme getiren, süreci en başında etkileyen, belirleyen kişi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dir. Ama, İhsanoğlu’nun adını, ana muhalefet partisi olduğu için CHP’nin liderinin önermesinin daha uygun olacağı düşüncesi öne çıkmış ve süreç Kılıçdaroğlu üzerinden yürütülmüştür. Ayrıca, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun çatı adayı olarak belirlenmesi sürecinde etkin olan diğer isimler arasında Köşk’e veda etmeye hazırlanan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve onun hocalarından, eski AKP Milletvekili Nevzat Yalçıntaş da yer almıştır.”
Çatı adayını birileri pişirmiş, diğeri de yemiş anlayacağınız...

Aptesli Medya
Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde de gördük. AKP, havuzlaştırdığı ve de yandaşlaştırdığı medyayı çok iyi kullanıyor.
Ankara İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Gökhan Atılgan, yeni bir “tarihsel blok”un lideri olma misyonunu yüklendiğinde, Recep Tayyip Erdoğan’ın medyanın önemini çok iyi kavradığı kanısında. Örnek olarak, Erdoğan’ın, hocası Necmettin Erbakan gibi “bir kısım medya” diyerek onu hafifsememesini gösteriyor:
“Erdoğan, ekonomik yapıda İslami burjuvazi olarak adlandırılan kesimin biriktirdiği sermayeye ve yönlendirici güce dayanarak iktidara geldi. Ancak iktidara geliş sürecinde seküler sermaye ile çatışmadı, onların rızasını almaya baktı. Benzer bir biçimde seküler medya ile de geçici bir barış sürecini başarıyla yürüttü; onların desteğini de büyük ölçüde kazandı. İktidara geldikten sonra İslami burjuvaziyi her türlü iktidar imkânını kullanarak güçlendirdi. Siyasi iktidardan ve ekonomik yapıdan aldığı güçle toplumun üst yapılarını ve sivil toplumu kendi hedeflerine göre yeniden inşa etmeye yöneldi. Biliyordu ki, yeni bir ‘tarihsel blok’un örgütleyicileri aydınlardır. Bu inşa sürecinde kendi aydın kesimini ve bunların rollerini oynayabileceği organları yarattı. Bu organlar, ideolojik bir işlev gören gazeteler, dergiler, televizyon kanalları ve radyolardı. İslami burjuvazinin gücüne ve iktidar avantajlarına yaslanarak kendi medyasını seküler medya karşısında niceliksel bir denge oluşturuncaya kadar hızla oluşturdu. Bu süreçte Erdoğan adına konuşan, yeni ‘tarihsel blok’un fikri temalarını (İslamcılıkla liberalizmin özel bir eklemlenmesi) durmaksızın savunan ve tekrarlayan yeni bir aydın kuşağı ortaya çıktı. Eski aydın (ya da gazeteci) kuşağından bazı önemli isimler de onları destekledi. Seküler medya ise gerek içine adam yerleştirilerek gerekse de iktidar zorlamasıyla susturularak etkisizleştirildi. Böylelikle inşa edilmekte olan ‘tarihsel blok’a karşı yönelebilecek her türlü olası eleştiri önemli ölçüde bertaraf edildi. İktisadi yapıda kazanılan güç medyayı, medyada kazanılan mevziler yeni iktisadi düzeni besledi. İkisi birlikte de iktidarı sağlamlaştırdı. Önceki siyasi iktidarlar eski tarihsel blok içinde revizyonlar yapma hedefine uygun olarak medyayı yanlarına çekmeye çabalarken Erdoğan iktidarı, eski tarihsel blokun yıkımı ve yenisinin inşasına paralel olarak mevcut medya yapılarını çökerterek ya da etkisizleştirerek kendi medya düzenini oluşturdu. Diz çökmeyenler ise ya marjinalize ya da kriminalize edildi.”
Sonuç ortada. Doç. Dr. Atılgan’ın dediği gibi:
“İslami bir kapitalizme uygun üstyapılar içinde yer alan aptes aldırılmış bir medya düzeni.”
Etme bulma dünyasında, Hayrünnisa Gül’ün bile dert yandığı medya işte budur.

Yetmez
Uygarlığa ve ulusal birliğe karşı gelmiş Şeyh Sait’in adına vakıf kurulmuşken, ayrılıkçı terör örgütünün önder saydığı Mahsum Korkmaz’ın da heykeli dikilmişken, PKK ile pazarlık yapan MİT Müsteşarı mı bir kenarda kalacaktı...
Dışişleri Bakanı yapılacakmış. Yetmez. İstiklal madalyası verilsin.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları