Yalnız Kitap

05 Mayıs 2014 Pazartesi

Orhan Tüleylioğlu, uygarlığı elden ele taşıyıp kuşaktan kuşağa aktaran yazarlar ile onların kitaplarının öyküsünü bir yapıtta buluşturdu, adını da “Yalnız Kitap” koydu. 
Önce okumanın, sonra da yazmanın -çünkü okumadan yazmak şimdilerde uyduruktan bir şeyler çiziktirenlerin işi oldune denli coşkun bir duygu, hatta insanı insan yapan uğraş olduğunu anlamak için “Yalnız Kitap”ta Akşit Göktürk’ten yapılan alıntıyı okumak yeterli olabilir: 
“Okuyan insan, okuduğunu beyninde canlandırır ve algılar. Bu sayede beyin hücreleri çalışmaya başlar. Analiz-sentez (ayrışma birleştirme), yorumlama, akıl yürütme (usa vurma) gerçekleşir. İşte buna düşünme diyoruz.” 
Düşünme deyince... Orhan Tüleylioğlu, Kanuni döneminde, 5. Karl’ın elçisi Busbecq’in 1560’ta hazırladığı Osmanlı’ya ilişkin raporundan bir bölüm almış kitabına. Raporun ilgili bölümü şöyle: 
“Yeryüzünde Türkler kadar, başka ülkelerin yararlı icraatlarını kolaylıkla alıp benimseyen bir millete daha rastlamak zordur... Buna rağmen nedense kitap basmaya ve çalar saat kullanmaya bir türlü ikna edilememişlerdir.” 
Tüleylioğlu, kitap ile çalar saatin ortak özelliğini özellikle vurgulamış: 
“Her ikisi de insanları uyarmaya ve uyandırmaya yarar...” 
21. yüzyıldayız. Horlamaya ve horlanmaya devam edenlerimiz çoğunlukta...

Korku
Önce son 150 yıla bir bakalım, neler olmuş:
Dinde reform yapmak gerektiğini, hutbenin her ulusun kendi dilinde okunmasını savunan Ali Suavi, 1878’de bekçi sopasıyla dövülerek öldürülmüş.
1909’da Taksim Kışlası’ndaki Avcı Taburu’ndaki askerler, din adamları ve ayak takımı şeriat istemiyle ayaklanmış. Adliye Nâzırı Nâzım Paşa, Lazkiye Mebusu Arslan Bey linç edilmiş. Olay, tarihe 31 Mart olayı olarak geçmiş.
Yurtseverler işgale karşı ulusal kurtuluş savaşı verirken yobaz takımı Anadolu’nun çeşitli yörelerinde ayaklanmalar çıkarmış.
Genç Cumhuriyet yaraları sararken Şeyh Sait 1925’te din adına ayaklanmış.
1930’da Menemen’de yeşil bayrak açanlar, yedeksubay Kubilay’ın başını kesmişler.
Demokrat Parti döneminde kışkırtılan gericiler 6-7 Eylül 1955’te İstanbul’da gayrimüslimlere yönelik katliam, tecavüz ve yıkımı gerçekleştirmişler.
1969’da ABD 6. Filo’yu protesto eden devrimci gençlerin üzerine saldıran dinci takım “Kanlı Pazar”ın yaratıcısı olarak tarihe geçmiş.
1978’de Kahramanmaraş’ta din adına anneler bebeleriyle birlikte kesilmiş, babalar doğranmış.
1990’lı yılların başında Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, dinci terör grupları tarafından öldürülmüş.
1993’te Sivas’ta yazarlar, çocuklar, gençler, şairler din adına yakılmış.
Yine 1990’lı yılların sonunda Hizbullah örgütü militanları, din adına domuz bağı ile bağlayıp öldürdükleri insanları gömdükleri evlerin üstünde yaşamaya devam etmişler.
Gelelim bugüne:
Ülkeyi yöneten Recep Tayyip Erdoğan’a kulak verirseniz eğer, ona göre, “150 yıldır milletin değerlerine sahip çıkmasına, inançları yaşamasına ‘irtica gelir’ korkutmasıyla karşı çıkılmış” ve sayesinde artık kimsenin korkmasına gerek yokmuş.
Korkulan başa geldi çünkü...

Tuş
Haberleri izlemek istemediğini, bülten saatlerinde televizyonu açmaktan kaçındığını söyledi bir dostumuz.
Hırsın, yalanın ve talanın haşat ettiği bir siyasal iklimden bıkmış. Sürekli bağıran çağıranlardan, her türlü insancı değeri paçavraya çeviren sözcükler püskürtenlerden imanı gevremiş. Zaman zaman kendisini, birilerinin genizlerini temizleyip balgamlarını fırlattıkları tükürük hokkası gibi duyumsuyormuş artık.
Çıldıracak gibi oluyormuş o tepeden tepeden övünmelere... Cahil cesaretine bulanmış böbürlenmeler karşısında midesi bulanıyormuş.
“Yetti, bir çenenizi kapatın, kafamızı dinleyelim” diyesi geliyormuş gelmesine de yutkunuyormuş. Nefret, bela ve kötülük kusan o sesi susturmak için tek çare buluyormuş, tuşa basmak!  

Zararı Beklemek
TBMM’de geçen hafta kabul edilen Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası’nın temel amacı, tarım arazilerinin miras yoluyla parçalanmasını önlemek. CHP’li Özgür Özel, bu konuda önlem almakta çok gecikildiğini rakamlar vererek anlattı ve sordu: “Arazilerin bölünmesinin 10 dönümde 150 liralık bir zarara yol açtığını ilgili bakanlık bürokrasisi çeşitli raporlarında açıklamış durumda. Ayrıca,10 dönümde 100 lira ulaşımdan, 80 lira da makinesiz tarım yapıldığı için toplam 330 liralık bir zarardan bahsediliyor. 24 milyar hektarlık arazi düşünüldüğünde de yıllık 8 milyar bir kayıptan bahsediliyor. Eğer durum böyle ise,Tarım Bakanlığı 12 yıldır toplam 96 milyar liralık bir zararı niçin göze aldı ve bu kadar önemli bir değişikliği yapmadı?”

Cumhurbaşkanlığı İçin...
Partinin cumhurbaşkanı adayları için CHP’de kıyıya vuran birkaç isim:
Eskişehir Anakent Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, eski Genel Başkan Deniz Baykal ve TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları