Yunan trajedisi

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un gözünden Yunanistan’ın AB’ye başkaldırış öyküsünün sonuçları:
Dünya sermayesinin damgasını taşıyan ve totaliter tarafı güçlenen AB, referandumu istemedi. Merkel, bu totaliter damarı, Çipras ise halkın demokratik gücünü temsil etti. Bu siyasi kapışmada, halkın demokratik gücü üstün geldi.
“Borçlular haksızdır” yaklaşımıyla özetlenen klasik banker boyunduruğu ortaya çıktı. 1920’lerde İngiltere’nin Almanya’ya taktığı, daha sonra IMF şablonuna dönüşen bu boyunduruk, şimdi Avro üzerinden Almanya tarafından kullanılıyor. Boyunduruk, AB’nin can damarı. Çünkü, finans sermayesi ile Avrupa’daki siyasi rejimi bütünleştiriyor. Bu yaklaşım, tarihte ilk kez halk tarafından referandumla reddedildi. Böylece, ekonomik olarak güçlü olan kayıtsız şartsız haklıdır yaklaşımı reddedilmiş oldu.
Çipras, halkı siyasi olarak doğru ve bilinçli çizgiye yönelterek, içeride Yunan sermayesinin antidemokratik tutumunu da püskürttü. Yunanistan’ın elinde totaliter hamleyi reddetme bilincine sahip siyasi enerji var ama ekonomik bağımsızlığı kuracak gücü yok. Bu yüzden Avro’dan çıkma hamlesini yapamaz. Bunu bilen AB, Yunanistan’daki demokratik talebin başka ülkelere yayılması korkusuyla bu ülkedeki siyasi bilinci dağıtmak istiyor. İşte Yunan trajedisi burada.
Bir de Türk trajedisi var: Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığı kurabilme gücü olmasına karşın, muhalefet dahil resmi siyaset dünyasının Türk halkını doğru ve bilinçli bir yola yöneltme misyonu yok.

Sakın hasta olmayın!
Kemoterapide kullanılan ilaçların çoğunluğunun hastalara yalnızca hastanelerce verileceğine ilişkin bu ay yürürlüğe sokulan uygalama ile kanser hastaları ilaç alamaz oldular!
Eczacı odaları, devlet hastanelerinin, Sağlık Bakanlığı’nın destek sözüne rağmen 1 milyar 200 milyon lira tutarındaki pazarı karşılayacak güce asla sahip olmadığını anlattılar. Ama, dinleyen olmadı.
İstanbul Eczacı Odası Başkanı Semih Güngör diyor ki:
“Devlet hastaneleri, dışarıya göndermek zorunda kaldıkları her ilacın faturasını karşılamak zorunda kalacaklar. Burada amaç, hastanelerin dışarıya ilaç çıkarmalarının önüne geçmek. Böyle olunca da hastalar, tedavisi için yazılan değil, hastanenin elinde bulunan ilaca göre tedavi olmak zorunda kalacaklar.
Üniversite hastaneleri ise bırakın ilaç temin etmeyi, hastanelerine yatırım bile yapamıyorlar. Sonuçta uygulama, güçlü ekonomik altyapıya sahip ve şubeleri olan büyük özel hastanelere yarayacak.
Oysa, uygulama öncesi, hastaneler aracılığı ile hastalara verilmesi zorunlu olan ilaçların tamamı eczanelerde bulunmakta ve hastalar bu ilaçlara kolaylıkla ulaşmakta idi. Ayrıca bu ilaçlarla ilgili kamuya yansımış herhangi bir suiistimal de söz konusu değildi. Amaç sadece tasarrufsa, kanser gibi özellikle ölümcül hastalıkların tedavisinde böyle bir gerekçe ortaya koymak sosyal devlet anlayışıyla çelişmiyor mu?”
İstanbul Eczacı Odası, uygulama konusunda Danıştay’da dava açtı, sonucunu bekliyor. Ne yazık ki, kanser hastaları da ilaçlarını...

Konya’da Eğitim-İş’e baskı
Atatürk, Mustafa Necati, 23 Nisan adlarını okullardan kazıyan Konya Milli Eğitim Müdürlüğü, bu uygulamalara karşı çıkan Eğitim-İş Sendikası’nı baskı altına almaya çalışıyor.
İl Milli Eğitim Müdürü Mukadder Gürsoy ve İl Teftiş Kurulu Başkanı Mehmet Gürlek, sendika üyeleri hakkında peş peşe soruşturmalar açmaya başladı. Hem de tüm Türkiye’de binlerce kamu çalışanının gerçekleştirdiği demokratik eylemlere katıldıkları bahanesiyle...
Eğitim-İş Konya Şube Başkanı Şükrü Balun, hem Gürsoy hem de Gürlek için savcılığa suç duyurusunda bulundu.
Yurtsever öğretmenler, baskılara boyun eğmeyecekler, inadına Atatürk’ü, Mustafa Necati’yi, 23 Nisan’ı, Cumhuriyet devrimlerini savunmaya devam edecekler!

Erken seçim yöntemleri
Başka olasılık kalmadı gibi. Saraydaki ve AKP, Türkiye’yi erken seçime götürüyor.
Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Süha Okay’a göre de erken seçime gidiş hemen hemen kesin ama yöntemi belli değil:
“Erken seçim için iki ayrı yöntem olasılığı bulunuyor:
1- Cumhurbaşkanı yetkisini kullanarak, gerekli sürede hükümet kurulamadığı gerekçesiyle erken seçime karar verir. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı’nın atayacağı bir başbakan başkanlığında, parlamentoda grubu bulunan partilere temsil edildikleri oranda bakanlıkların dağıldığı ve üç bağımsız bakanın yer aldığı bir seçim hükümeti kurulur.
2- AKP milletvekilleri ikna edilerek Meclis’ten erken seçim kararı çıkarılır. Bu kararın alınmasına, özellikle Meclis Başkanlığı seçimleri konusundaki tutumu ortada olan MHP de destek vermek zorunda kalır ve mevcut Davutoğlu hükümeti ile seçime gidilir.”
Hangisi AKP’nin işine gelir?
Hiç kuşkusuz, ikinci yöntem.
Böylece, AKP’nin ve Erdoğan’ın özellikle üzerinde durduğu, bakanlıklara ve bürokrasiye başka bir partinin eli değmeden seçime gidilmiş olur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları