Bir kurtarma hikâyesi

08 Temmuz 2015 Çarşamba

IŞİD’in çölde bir güneş gibi göz alan Suriye’deki antik Palmira kentini kuşattığını öğrendiğimde yüreğim cız etti. Yıllar önce ziyaret ettiğim bu 2000 yıllık antik kent koruma altına alınmıştı ve dünya kültür mirasının önemli bir parçasıydı. Ama IŞİD’in bunu umursamayacağını biliyordum, nitekim daha önce ele geçirdikleri pek çok kentte heykelleri, camileri paramparça etmişlerdi. Tam bu sırada bir İngiliz araştırmacısının yazısını okudum. Diyordu ki, IŞİD’in dünyaya, parçalarken gösterdiği heykellerin hepsi imitasyon, onların gerçekleri ya zengin müzelere gidiyor ya da zengin koleksiyonculara. IŞİD bu yolla petrolden daha çok para kazanıyor. Bu bilgi yüreğime su serpti mi? Pek değil ama aklıma mucizevi bir kurtarma hikâyesini getirdi.
Şöyle: Asefi, Afganistan’ın tanınmış ressamlarından biriydi ve endişe içindeydi. Tüm dünyanın itirazlarına rağmen, topraklarındaki en büyük ve en eski Buda heykelini Putlara ölüm!” nidaları içinde bombalayarak yok eden Taliban askerleri, Kâbil Ulusal Resim Müzesi’nde bulunan resimleri de rahat bırakmayacaktı. Asefi bunu biliyordu; pek çok yerde sergilenen resimler şimdiden Taliban’ın hoyrat bıçak darbeleriyle paramparça edilmişti. Onun, ulusal müzedeki resimleri kurtarması gerekiyordu. Bir plan yaptı, Taliban yetkililerine ulusal müzedeki resimlerin yeniden elden geçirilmesi gerektiğini bildirdi ve bu iş için gönüllü oldu. Planı tehlikeliydi... Ona mutlaka bir yardımcı gerekiyordu, öğrencilerin en güvenilir olanını kendine yardımcı seçti.
Asefi ve öğrencisi işe koyuldular, yüzlerce resim arasından içinde insan figürü olanları tek tek seçip dipteki bir odaya taşıdılar ve Asefi çalışmaya başladı. Taktiği çok basitti, insan figürlerini suluboya ile tek tek kapatıyordu, bunu çok ustaca yapması, kapatılmanın belli olmaması gerekiyordu; uzun ve çok zahmetli bir işti.
Bu arada Taliban askerleri canları sıkıldığında müzeye gelip çay içmeyi iş edinmişlerdi; böyle zamanlarda Asefi’nin yardımcısı dipteki kapıyı kapatıyor ve Asefi de çalışmalarına ara verip soluksuz askerlerin gitmesini bekliyordu.
Bu aylarca sürdü ve sonunda insan figürlü yüzlerce resim figürsüz hale geldi ve eski yerlerine asıldı. Taliban askerleri, müfettişleri yapılan operasyonu asla anlamadılar ve yıllar sonra Asefi, Kâbil’de Taliban tehlikesi geçtiğinde yeniden müzeye gitti, elinde bez, resimlerdeki kendi yaptığı suluboya darbelerini sildi, insan figürleri yeniden ortaya çıktı. Resimler kurtulmuştu... Eğer o günlerde yakalansalardı Asefi ve yardımcısını bekleyen, ölümdü.
Sırada bir kurtarma hikâyesi daha var, hızımı almışken onu da anlatmalıyım. Bu, Afgan Ulusal Film Arşivi’nin kurtarılma hikâyesi. Ulusal Film Arşivi çalışanları, Afgan tarihini adeta yok etmek için elinden geleni yapan Taliban’ın hedefinde film arşivinin de bulunduğunu tahmin edebiliyorlardı. Toplam dokuz kişiydiler ve ölüm pahasına filmleri korumaya yemin ettiler. Taliban’a önce gereksiz kopyaları verdiler ve Taliban askerleri bunları sevinç nidaları atarak arşiv binasının bahçesinde yaktı, arşiv çalışanları gereksiz kopyalar bile yanarken gözyaşlarını tutamadılar. Bir şeyler yapmaları gerekiyordu... Taliban başka filmler de istiyordu, hepsini istiyordu! Bunun üzerine arşiv binasında gizli bir bölüm yaptılar ve 2 bin 900 tekerlek filmi tek tek buraya taşıyıp kapısını tuğlayla ördüler. Daha sonra duvarı boyadılar ve yeni boyanın anlaşılmaması için de koridorun o bölümündeki ışıklandırmayı ustaca kararttılar. Defalarca binaya girip çıkan Taliban askerleri gizli odayı fark etmediler ve gene yıllar sonra, arşiv çalışanları tehlikenin geçtiğini görüp duvarı yıktılar, filmlerine kavuştular.
Şimdi bu filmler büyük bir kısmı Taliban tarafından tahrip edilmiş Afgan tarihinin tek belgeleri. Şimdi Afgan gençleri kendi tarihlerini, kültür miraslarını bu filmleri izleyerek yeniden öğreniyorlar. Arada arşiv çalışanlarına sorular soruluyor: “O günlerde yakalansaydınız ne olurdu?” Onlar büyük bir sadelik içinde yanıtlıyorlar: “Hepimizi öldürürlerdi.” Soruyorlar: “Korkmadınız mı?” Yanıt gene çok sade: “Bu arşiv Afganistan’ın kalbiydi, o kalbin durmasına izin veremezdik.”
Tuhaf bir şey, bu hikâye ne zaman aklıma gelse beni bir ağlama alıyor. Ve ardından aklıma dünyanın en önemli tablolarını Hitler’den kurtarırken ölen Fransız direnişçiler düşüyor. Onlar bunları göze almasalardı, şimdi dünya daha fakir olacaktı. Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları