Doymak bilmeyen lanetliler!

30 Temmuz 2023 Pazar

Sevgili okurlarım, hiçbir mazeret kabul edilemez, şimdi Akbelen Ormanı’nı korumak işimiz olmalı, kendimiz için, dünya için, torunlarımız için!

Böyle haykırdıktan sonra şimdi sizlere bazı örneklerle, doymak bilmeyen Limak ve İçtaş şirketleri tarafından yok edilmeye çalışılan, 740 dönüm Akbelen Ormanı yok olduğunda neler olacak anlatmaya çalışacağım. Önce ayağım kırık, Bodrum’da yaşadığım için (arkadaşlarım sağ olsun) örnekler oradan. Öncelikle Bodrum, Marmaris, Datça bölgesinde ezelden bire gelen bir su sıkıntısı var. Gördüğüm o ki bu bölgelerde hastalar için kullanılan bezli don satışları patlama yapacak, yapmış da. Çünkü su yok! Evlerine gittiğim arkadaşlarım üç gün su beklediler, tankerle su geldi. İki kez gittiğim lokanta da ne yazık ki tuvalet kapalıydı, nedeni su yok. Bodrum Gümüşlük’te belediyenin işlettiği sahil kahvesinde iki gündür su olmadığından tuvaletler kilitli. Siteler yasak olmasına rağmen gizli saklı kuyularından gelen suları kullanıyorlar ya da para pek bol ya tankerle su getirtiyorlar.

“Canım yağmur yağar gene suya kavuşuruz” diye kendinizi aldatmayın, Akbelen Ormanı dümdüz kayalık bir araziye döndüğünde bölgenin su kaynağı su havzaları kuruyacak, tıpkı üç kuruşluk elektrik için yapılan HES’lerin Karadeniz’in coşkun derelerinin kuruması gibi. Ya da muhteşem Konya ovasının plansız sulamadan ötürü yeraltı suların bitmesi ve yüzlerce obrukla dolması gibi. Su havzalarının kuruması sadece susuzluğu getirmiyor; ekolojik dengeyi bozduğu için sayıları yüzleri bulan ve her birinin doğada bir işlevi olan bitkiler de hayvanlar da yok oluyor.

Şimdi gelelim şu termik santral işine. Adının kıyak olduğuna bakmayın, Türkçesi kömürle işleyen santral demek. Bu santrallar artık dünyada kullanılmayan, en düşük düzeyde elektrik üreten santrallardır. Bu santrallarla ilgili bilgiyi 2012 yılında Anadolu Grubu’nun Sinop iline bağlı Gerze ilçesinin Yaykıl köyünün Çavuşoğlu mevkisinde yapmak istediği santralın, yapılmaması için direnen Karadeniz’in Amazon kadınlarının kurduğu ve canla başla korudukları direniş çadırında öğrenmiştim. Köylüler sırayla nöbet tutuyorlardı ve şirketin iş kamyonları bölgeye geldiklerinde inanılmaz bir iletişimle tüm köy araçların karşısında dikiliyorlardı.

Orada da jandarma yaşlı başlı köy kadınlarını copluyor, biber gazı, plastik mermi atıyor ve elinden geldiğince gaddar davranıyordu. Ama biber gazına karşı esnaf kasalar dolusu limonu nöbet çadırına taşıyordu. Ayrıca köyün ortak kararıyla, santraldan yana davranan 21 yıllık köy imamını göndermişlerdi. Çünkü biliyorlardı, santral bacası ne kadar yukarıda olursa olsun bölgeyi kara dumanlarıyla ölümcül kılacaktı. Çadırdaki gencecik bir kadın şöyle demişti: “Arabalara binip Zonguldak bölgesindeki santral bölgesine gittik. Herkesin yüzü çökmüştü ve genç kızlar ‘Biz burada beyaz bir gelinlik bile giyemeyiz’ demişlerdi. Yaşını başını almış direnişçi bir amca da ‘Bizi öldürmeye karar vermişler’ diyerek derin bir suskunluğa gömülmüştü. Ayrıca kurulması düşünülen santral çalışırken oluşturduğu sıcak suyu Türkiye denizlerinde yaşayan balıkların yüzde 70’inin yumurtalarını bıraktığı balıkçıların Voli dediği alana boşaltılacaktı. Bölgede gördüklerimi yazdığım için Anadolu Grubu beni toplantıya çağırmıştı. Ve beni ikna etmek istiyorlardı. Sıcak suyu borularla yumurtaların olmadığı bir alanda denize boşaltacaklardı, ben de güldüm. Bölgenin işe boğulacağını söylemişlerdi. İnşaat sırasında tamam da bir santral için çok işçiye gerek yok. Gerze direnişi çok uzun sürmüştü ama Amazonlar inatçıydı ayrıca tüm Karadeniz’de Efes birası boykot edilmişti. Sonunda Gerzeliler ve Yaykıl köylüleri kazanmıştı. Santral yapılmadı.

Ne demek istiyorum açıkça söyleyeyim, öyle sosyal medyadan “Akbelen yanındayız!” diye yazmak yetmez, Akbelen’de, İkizköy köyünde olmalıyız. Bu yıkıma karşı tıpkı Gezi’de olduğu gibi inatla, cesaretle karşı çıkmalıyız. Partilerinden umut kesenler için işte yeni bir çoban ateşi yakma zamanı. Belediyelerin bölgeden araç kaldırmaları yetmez! Orada direniş çadırlarına ihtiyaç var! Ekmek ve suya ihtiyaç var! İçme suyu pahalandı diyorsunuz. Nedeni ne? Hangi su havzaları kimlere satıldı? Gıda pahalandı diyorsunuz, Iğdır, Suruç, Harran ovaları İsrail’le satıldı ve dönümlerce verimli toprakta maliyet çok yüksek olduğu için tarım yapılamıyor, kooperatifleşme tu kaka yapıldığından beri köylüler bu toprakları satıyorlar, her yer uyduruk beton binalarla doldu. 

Dostlarım kısaca farklı bir işgal zamanları yaşıyoruz, emperyalizm bu ülkeyi ele geçirmek için 19. yüzyılın sömürge sistemlerini devreye soktu. Ve benim iddia ettiğim gibi Türklerin DNA’sı çözülemez lafı çoktan rafa kalktı. Belli ki ülkemizin DNA’sını çözmüşler ve “Bunları kurbağa yöntemiyle alıştıra alıştıra ele geçiririz” demişler. Ele geçiriyorlar da çünkü bizim Osmanlı tarihini bizden daha iyi biliyorlar, haini çok bu ülkenin!

Yaykıl köyündeki direniş çadırında doğan kedinin adı: DİRENİŞTİ.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları