Hadi sokaklara!

31 Mayıs 2015 Pazar

Bugün yazıma izninizle şöyle başlamak istiyorum. Cuma günü gazetemi elime alınca bir gazete çalışanı olarak, kendimi ödevini yapmış bir öğrenci gibi mesut hissettim. MİT TIR’larında Suriye’ye geçirilen silahların görüntüsü gerçek bir gazetecilik olayıydı. Ve o TIR’larda bir kenti yok edecek kadar silah vardı. Bunu yayımladık. Vazifemizi yaptık. Yazıişlerimiz bu olayı en detaylı bir biçimde yayımlamaya çalışırken ben ne yapıyordum, doğrusu bir arkadaşımın “Bu seçimlerin tek kazananı 550 milletvekili olacak” sözüne tüm yüreğimle katıldığım için siyasetin hayatımı esir almasından bıkmış, koltuğumda oturmuş, DVD’den film izliyordum...
Film cunta yıllarının Arjantin’inde geçen olayları belli bir dramatik kurgu içinde anlatıyor. Film kahramanının karısı ve on dört yaşındaki kızı askerler tarafından bir gece vakti, bilinmedik bir yere götürülüyor. O bilinmedik yerde pek çok kadın ve genç kız var. Ve o dayanılmaz sahne başlıyor. Gencecik askerler, başlarında bir teğmen, oturmuş kaba saba şakalar yaparak vakit öldürüyorlar. Bir süre sonra teğmen, “Hadi biraz eğlenelim” diyor ve mahkûmlar arasından anne kızın getirilmesi için emir veriyor. Anne kız getiriliyor. Annenin kirli saçlarını örten yüzünde taşlamış gibi bir ifade var. Sadece on dört yaşındaki kızına sarılmış, askerlerin karşısında öylece duruyor. Teğmen, kadına sesleniyor: “Kızın için askerlerimden bir tanesini seç, sana bu şansı veriyorum.” Kadın hiçbir şey duymuyor, hiçbir harekette bulunmuyor, sadece kızına biraz daha sarılıyor.
Teğmen yeniden emir veriyor: “Kızın için askerlerden birini seç!” Kadın gene yanıt vermiyor, bu kez teğmen kadının yakınına gidip bağırıyor: “Bu da cezanın bir parçası, birini seç!” Kadın o zaman pıhtılaşmış kan izleriyle dolu dudaklarını usulca oynatıp, “Beni seçsinler, ben varım ya” diyor. Teğmen, gülümseyerek, “Bunca zamandır senden sıkıldılar” diyor. “Kızından da ben sıkıldım, hadi birini seç!”
Ve sahnenin sonunda, teğmen adamlarından birinin adını söylüyor ve adı söylenen kişi kızı alıp gidiyor. Sonra hücresinde tek başına anneyi görüyoruz. Çığlık atmaya çalışıyor ama sesi yok. Çığlık, yüzünde donup kalıyor ve dışarıdan ırzına geçilen küçük kızının ve diğer küçük kızların feryatları geliyor.
Benim de kanım donmuş gibi. DVD’yi kapatıp gene derin bir soluk alıyorum. Başka bir zaman, başka bir mekânda izlediğim bir filmde de böyle soluksuz kalıp, kendimi sinemadan dışarı atmıştım. O bir Alman filmiydi, filmde Filistinli mülteci bir ailenin beş yaşındaki kızı kayboluyordu. Baba, kızını deliler gibi her yerde arıyordu ve o kızını ararken, refah toplumu denilen bir toplumun korkunç yalnızlığı, başka kişiler ve olaylar karşısındaki duyarsızlığı, içinden çürümesi elle tutulur bir biçimde akıp gidiyordu.
Ardından bir garajda, bir masanın çevresinde oturmuş bekleyen altı erkek görülüyordu. Erkekler orta yaşlı, kerli ferli adamlardı ve birinin elinde sarı saçlı oyuncak bir bebek vardı. Erkekler bekliyorlardı, sonra adamın biri kucağında kara saçlı, kara gözlü beş yaşında bir kız çocuğunu getirip masanın üstüne koydu ve kız için açık artırma başladı. Bu arada, elinde oyuncak bebek olan adam, bir yandan sürekli fiyat artırıp bir yandan göz kırparak küçük kıza bebeği gösteriyor, kız ona doğru baktığında bebeğin saçlarını okşuyordu. Sonunda açık artırma bebekli adamın üstünde kaldı ve adam küçük kızı kucaklayıp bebeği eline tutuşturdu ve çekip gitti. O an utançtan ölebilirdim. Kızın yüzü aklımdan yıllarca çıkmadı ve her seferinde bu olay bana Nazilerin toplama kamplarına gönderdikleri insanlara dönüş bileti vermelerini anımsattı. Of nasıl da acılı bir dünya, oysa yaz ışığı usulca boy göstermeye başladı. Ve Gezi’nin yıldönümü yaklaştı, hepimiz sokakta olmalıyız, bütün acılarımız için, bütün kaybolan çocuklar için, bütün öldürülen, hadım edilen sevinçlerimiz için olmalıyız, Bu bize kendi dayanma gücümüzü, yaşama sevincimizi bağışlayacak. Hadi!
Not: Hani Maltepe Üniversitesi bir yazıma tekzip gönderip, benim olayları saptırdığımı söylemişti ya, ah, ah boşuna o tekzibi yolladılar. Haklarını savunduğum Maltepe Hastanesi temizlik işçileri yargıda kazandılar. Çorbada tuzum olduğu için de pek bir mutlu oldum. Tekzipte taşeron firmaya “alt işveren” diyen avukatı da tebrik ediyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları