Uçan Süpürge 18 yaşında

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Uçaktayım, Ankara’ya gidiyorum, bu yıl Uluslararası Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nin 18 yılı. Heyecanlıyım, büyümesine yakından tanık olduğum, yıllarca yurdun dört bir yanından gelen sinema meraklılarıyla buluşup senaryo atölyesi yaptığım festival, bu yıl rüştünü ispat ediyor. Yaşasın 18 yaş! Heyecanlıyım dedim ya, özellikle merak ettiğim bir olay var; malumunuz, 34. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde çok tatsız bir olay yaşanmış ve Bakur (Kuzey) belgeseli Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın dolaylı sansür uygulaması (kayıt tescil belgesi istenmesi) nedeniyle tüm sinemacılar filmlerini çekmiş, yarışmalar iptal edilmiş ve kapanış yapılmamıştı. Aynı olay 26. Uluslararası Ankara Film Festivali’nde de devam etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı kayıt tescil belgesi isteminden adım atmamış ve Ankara Film Festivali’nde de yarışmalar iptal edilmişti. Acaba sevgili dostlarım bu olayı nasıl aşmışlar? Çünkü festival programında uzun metraj, animasyon, kısa ve belgesel yaklaşık 41 yerli yapım var. Uçan Süpürge’nin ofisine girdiğim anda bunu sordum ve Festival Koordinatörü Özlem Kınal anlattı. Festivaldeki 41 filmin 21 tanesi TÜSİAD “Kadın- Erkek Eşitliği Hakkında Herşey” adlı kısa film yarışmasının ödül kazanan filmleriymiş. Uçan Süpürge TÜSİAD’a resmi yazı yazarak filmleri konusunda son düşüncelerini sormuş. TÜ- SİAD filmlerinin gösterilmemesini istemiş ve bunu festival yetkilerine bildirmiş. Geriye kalan filmlerin yapımcılarına ve yönetmenlerine birer mektup yazılmış, mektupta Uçan Süpürge’nin programı için seçtiği filmlerden hiçbir belge istemediği, ayrıca bu filmleri seyirciye ücretsiz olarak sunacakları, son kararın kendilerine kalmış olduğu belirtilmiş. Seçilen filmlerin kadın yönetmenleri, Uçan Süpürge’nin yıllardır kadın sorunları konusunda toplumsal farkındalık yaratmak için nasıl çabaladıklarını bildiklerinden gösterim iznini vermişler.
Programda 17 bölüm var ve bu yılın özel bölümü 18’in halleri! Bu bölümün kendine ait mükemmel bir sloganı var: HEP 18, HİÇ 18, ÇOK 18, TEK 18. Sloganlardan da anlaşıldığı gibi binbir çeşit 18 var. Benim bu bölümde en çok hoşuma giden “Party Giryl” (Parti Kızları) adlı belgeseldi. Belgeselde altmış yaş üzeri (benim de içine girdiğim yaş grubu) bir hip hop grubu kurup yeniden 18 yaşına dönüyorlar. Öyle böyle değil, öyle ünleniyorlar ki, Amerika’da yapılan bir hip hop yarışmasına katılıyorlar ve acayip alkışlanıyorlar. Ben tuttum. Var mısınız bir hip hop grubu kurmaya, isteyenler bana başvurabilirler. Festivalin “Savaşın Gölgesinde” bölümünde tahmin edeceğiniz gibi, bölgemizin çatışmalı yerlerinden gelmiş, özellikle de mülteci sorununu işleyen filmler yer alıyordu. Bu bölümde izlediğim “Ege Denizi ya da Ölüm Deliği” adlı, Ege’nin nasıl bir ölüm denizi haline dönüştüğünü anlatan kısa film beni çok etkiledi. Bundan böyle Ege ve Akdeniz benim için ölümü çağrıştıracak.
Festivalde FIPRESCI ödülünü kazanan film ise bir İsrail yapımı oldu: İsrail Usulü Boşanma. Ben gö- remedim ama görenler eğlenceli bir film olduğunu söylüyorlar. Filmlerin yanı sıra Uçan Süpürge bu yıl 18 yaş nedeniyle gençlerden oluşan bir Genç Kurul oluşturmuş. Ve onlara epeyce bir sorumluluk verilmiş, sinemalardaki ses düzeni, film düzeni, seyirciyle ilişkiler, hepsinde var olmaları sağlanmış. Doğrusu ben bu kurulun üyelerini, çalışanlarını çok sevdim. Bir de katalog hazırlamış ve yazmışlar: Benim 18 Yaşım. Aralarından birkaçını sizlere de aktarmak isterim: “Dört gözle bekliyordum 18 olmayı. Ah bir olsam yapabileceğim şeyler çoktu ama yapmak istemediğim şeyleri de yapmak zorunda kalacaktım. Kendimi önce PTT kuyruğunda e-devlet şifresi beklerken buldum, okula kayıt yaptırmam gerekiyordu, adıma faturalar geliyor, bankalardan kredi teklifleri alıyordum. Ne oluyordu yahu ben bu kadar büyümüş müydüm? Oysa ne güzeldi bunların hepsini annem ve babam yaparken. 18 sorumlulukmuş, ehliyetmiş, bana göre değil, geri veriyor musunuz?” Yazar: Pelin Anılan. Harika bir yazı daha: “Ay ay ay! Mor portakal: düş düş düş… Lorca’nın üstüne diyemezdim. Ay ağlayarak diyor: Bir portakal olmak istiyorum / Olamazsın kızım / pembeleşsen de / olamazsın / bir limoncuk bile. / Yazık!”
Festival maceraları bitmez, ama yerimiz az bitirelim. Bu arada pazar günü hayatımın ilk tekzibini yedim. 21.12.2014 tarihli “Ansızın Kapının Önüne Konmak” başlıklı yazıma Maltepe Üniversitesi mahkeme kararıyla bir tekzip göndermiş. Tekzipte 100 temizlik işçisinin “hizmet kalitesini artırabilmek, iş gücünü daha fazla kullanabilmek ve asıl işimize daha fazla odaklanabilmek için” Maltepe Üniversitesi tarafından işten çıkarıldıkları ve bu bölümdeki istihdamın alt işverene verildiği belirtilmiş. Demek ki çoğu 13 yıldır hastanede çalışan işçiler ehil değilmiş. Tanrı bizi korumuş. Ayrıca şu “alt işveren” sözünü de yeni öğrendim, taşeron firmanın kibarcası. Siz beni bilirsiniz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları