Mehmet Ali Güller

Faiz-servet transferi-rejim inşası ilişkisi

25 Kasım 2023 Cumartesi

Merkez Bankası politika faizini yüzde 40’a çıkardı. Karar genel olarak “Erdoğan piyasaya teslim oldu” diye yorumlandı. Haliyle bu yorum, Erdoğan’ı öncesinde “piyasayla mücadele eden” konumuna taşır ki doğru değil.

Elbette politika faizinin yüzde 19’dan yüzde 8.5’e indirildiği süreçle şimdi yüzde 40’a çıkarıldığı süreç arasında bir fark var ama bu fark, piyasa karşıtlığı-piyasacılık farkı değil.

Hatta tersine o aradaki süreci Erdoğan’ın “en” liberal piyasa ekonomisi uyguladığı dönem diye bile değerlendirebiliriz.

ERDOĞAN’IN DÖRT ÇEŞİT DOLARI

Serbest yani liberal ekonomi en sonunda doların serbestliği eksenli ekonomidir; hükümetlerin piyasaya müdahale etmediği, o liberallikte doların egemenliğinde emperyalist merkezlerin ulusal pazarı ele geçirdiği ekonomi modelidir.

Peki Erdoğan’ın “nas ekonomisi” diyerek politika faizini yüzde 8.5’e indirdiği dönemde ne olmuştu? Dolar Türkiye’deki en serbest ve en yasal konumuna ulaşmıştı; piyasa o kadar serbestti ki ulusal pazarda fiilen dört çeşit dolar kuru vardı:

1) Bankaların dolar kuru. 2) Döviz büfelerinin dolar kuru 3) Kapalıçarşı’nın dolar kuru. 4) Merkez Bankası’nın dolar kuru.

Merkez Bankası’nın dolar kuru, “kur korumalı mevduat” projesi ile bir çeşit “Türk doları” haline gelerek doların Türk hukuku pelerini takmasına neden olmuştu.

Yani ortada bugün piyasaya teslim olan ve haliyle dün piyasaya karşı çıkan bir Erdoğan yok; 21 yıldır “liberal piyasa ekonomisi” uygulayan Erdoğan var.

Erdoğan, Türkiye’nin 24 Ocak 1980’de “liberal piyasa ekonomisine” geçmesiyle başlayan zincirin son halkasıdır; Özal, Çiller, Derviş ve Erdoğan ile 42 yıldır Türkiye “liberal piyasa ekonomisi” uygulamaktadır. Hatta neoliberal programı uygulamak bakımından, Erdoğan’ı seleflerinden çok daha “başarılı” saymalıyız.

BAŞKANLIK REJİMİ İLE NAS EKONOMİSİ İLİŞKİSİ

2018’de başlayan faiz indirme süreci ile bugün arasındaki farkı açıklamaya gelecek olursak...

Faiz düşürmekle başlayan ve faiz yükseltmekle sonuçlanan son beş yıllık dönem, “piyasa karşıtlığı ve piyasaya teslim olmayla” açıklanamaz. Bu beş yıllık dönemin açıklaması şudur: Rejimi yıkan Erdoğan, yeni bir rejim inşasına başladı. Erdoğan, yeni rejim için kendi sınıf tabanını da oluşturmalıydı, “hâkim sınıfların” bileşenlerinde değişim yapabilmeliydi. İşte bu beş yılda, yani düşürülen faizle yükseltilen faiz arasındaki dönemde Türkiye’de büyük hacimli bir servet transferi yaşandı.

Erdoğan’ın 10 Temmuz 2018 günü yayımladığı 3 sayılı cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Merkez Bankası üzerinden başlatılan dönüşümün faturası şu: Türk Lirası, dolar karşısında beş yılda yüzde 518 değer kaybetti. 24 Haziran 2018’de 5.71 TL olan dolar bugün 28 liranın üstünde. İşte bu fark üzerinden servet transferleri yaşandı. Neoliberalizmin kaçınılmaz sonucu ortaya çıktı: Zenginler daha da zenginleşti, yoksullar daha da yoksullaştı.

Mesele budur; nas ekonomisi propagandası, “faiz sebep, enflasyon sonuç” denklemi, halka “başekonomistim” güvencesi verilmesi gibi “iktisadi olmayan” konular, asıl meselenin örtüleridir...

ERDOĞAN’IN ANTİTEZİ

Piyasanın liberalliğinin Batı’da bile eleştirildiği şartlarda, piyasayı “en liberal” hale getiren Erdoğan rejimi yıktı, hacimli bir servet transferi sağladı ama henüz inşasına başladığı rejimi tam olarak oluşturamadı. Yeni anayasa hedefli politikalar elbette inşa sürecini geliştirmek için...

Dolayısıyla muhalefetin meseleye bir bütün halinde ve stratejik düzlemde bakması gerekiyor. Çünkü Erdoğan’ı yenebilmenin yolu, Erdoğan’la “liberal piyasa” yarışına girmekten değil, “liberal piyasaya” karşı kamuculuğu savunabilmekten geçiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Esad’ın analizi 25 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları