Çözümsüzlük Süreci

28 Ekim 2013 Pazartesi

 

Masalların başlangıç cümlesini hatırlar
mısınız? Şöyle başlardı: “Az gittim uz gittim,
dere tepe düz gittim. Bir de baktım ki bir arpa
boyu yol gitmemişim.” Çocukken bana bu
tekerleme o kadar saçma gelirdi ki. Nasıl yani
bir insan bu kadar yol gider ve döndüğünde
sadece bir arpa boyu yol katetmiş olur
derdim. Yaş kemale erince bu sözün
masallardaki en anlamlı söz olduğu anladım.
Ayrıca bizim ülkemizde bu senaryo sık sık
gerçekleştiğinden önümde belgeleri de var.
Düşünsenize devletin düzenlemesi gereken
birçok konuda yıllar geçmiş olmasına rağmen
kaç arpa boyu yol gittiniz? Çözüldü denilerek
anlatılan sorunların birkaç yıl sonra önünüze
daha büyüyerek geldiğine şahit olmadınız
mı? İster günlük hayatınızın düzenlenmesiyle
ilgili olsun ister adalet sistemiyle ya da
sağlıkla ilgili, nereye ulaşabildiniz? Dönemsel
kriz yönetimiyle ilgili pansuman tedavilerle
sorunlarınıza şifa bulabildiniz mi? Bu sorulara
cevabınız “Evet benim sorunum yok”
diyorsanız bu yazıyı okumayı bırakabilirsiniz.
Ama hayır, “Sorunum var” diyorsanız biraz
sabredin.
Sorun çözme bir yetenek değildir, bir
düşünme sistemidir. Bu nedenle de farklı
bir yetiştirme tarzına ihtiyaç duyar. Tarihi iyi
bilmeye, sosyolojiyi anlamaya ve felsefik bir
düşünme disiplinine ihtiyaç duyar. Bunları
çocukluğunuzdan itibaren öğrenmeniz gerekir
ki, benim bildiğim kadarıyla Türk eğitim
sisteminde en öğretilmeyen üç konudur. Peki,
bunlar olmadan uzun vadeli çözümler nasıl
üreteceksiniz? İtiraz etmeden mükemmeli
ve tartışmadan doğruyu nasıl bulacaksınız?
Yılan bulmacalarda olduğu gibi, sonuna
kadar gittiğinizde çıkmaz yol olduğunu mu
anlayacaksınız?
İkinci bir olmazsa olmazınız daha var:
Gerçek anlamda sivil toplum örgütleri.
“Türkiye’de bol miktarda var dediğinizi”
duyar gibiyim. Maalesef onlar çıkar gruplarını
destekleyen toplumsal örgütlenmeler ya da
Batı’daki tabiriyle baskı gruplarıdır. Temsil
ettikleri gruba göre sendika, meslek odaları,
siyasal partiler veya taraftar grupları olarak
karşımıza çıkabiliyorlar. Sorun çözerken de
kendi temsiliyetine göre karar veriyorlar.
Hangisi bulunduğu erkin kontrolünü ele
geçirirse onun sorunu çözülüyor. Sorun
çözerken yeni bir sorun yaratıyor. Sonuçta
kendi kuyruğunu kovalayan kedi misali kendi
kaosumuzda dönüp duruyoruz. Birisi kapıdan
girerken diğerini kapının önüne koyuyoruz.
Ve hepsinin püf noktası: Sorun çözme
yeteneğine sahip olmak için önce fikirlerin
özgür olması gerekir. Devletin yapması
gereken tek şey budur. Fikirlerin önünde
engel oluşturabilecek bütün yasakları
kaldırmaktır. Tarih bunu yapan devletlerin
yükselişleri, buna direnen ülkelerin ise
acı dolu hikâyeleriyle doludur. Düşünce
özgürlüğünü tam olarak yerleştirecek bir
altyapı olmadan yapacağınız bütün gelişmeler
aslında çıkar grupları için yaptığınız geçici
düzenlemeler olarak kalır.
“Söz meclisten dışarı” diyerek kısa bir
fıkrayla bitireyim. Akıl hastanesinde isyan
çıkmış. Hastaların tek isteği varmış. Deli
olmadıklarının kendilerine söylenmesini
istiyorlarmış. Sorunu nasıl çözeceklerini bir
türlü bulamamışlar. Sonunda bir kişi ben
çözerim diyerek ortaya atılmış ve sorunu
gerçekten çözmüş.
Herkes hayretler içinde nasıl yaptığını
sormuş. “Dışarı çıktım. Kapıda akıl hastanesi
yazan tabelayı alıp duvarın öbür tarafına
astım” demiş. “Şimdi buradan baktığında
dışarıdakiler akıl hastanesinde gibi
gözüküyor.”
Biz de güzel ülkemizde tabelanın yerini
değiştirmekten vazgeçip herkesi mutlu
edecek çözümler bulabildiğimizde bu tılsımlı
toprakları bizlere bırakanlara gerçekten layık
olacağız.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları