Dipsiz Kuyu

03 Eylül 2012 Pazartesi

Yaklaşık bir aydan beri Şemdinli ilçesinde neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Her haber kanalında veya gazetede bu küçük ilçemizle ilgili haber okuyor veya dinliyoruz. Kimileri PKK terör örgütünün alan hâkimiyetinden, kimileri de bunun tam tersinden bahsediyor. Ülke topraklarımızda yaşanan bu olaylardaki çelişkiden sizce kim sorumludur?

Basın kuruluşlarımız sınırlı sayıda bilgiye ulaşabilmekte ve güvenlik nedeniyle bölgeye sokulmamaktadır. Aksine BDP milletvekilleri PKK militanları ile bölgede kucaklaşarak şovlarını yapabilmekte, ama halkımız kendi haklı mücadelesini veren kınalı kuzularının yüzlerini dahi görememektedir. Bu dâhiyane halkla ilişkiler planını kimin yaptığını ben de sizin gibi merak ediyorum.

İlerde unuturum diye de bir şeyi şimdiden söylemek istiyorum. Bu planı yapanlar, yarattıkları boşluk sayesinde Şemdinli ilçesinin kontrolünün PKK’nin eline geçtiği tezini kuvvetlendirdikleri için, cansiperane mücadele eden kınalı kuzularımızın emeklerini boşa çıkardıkları için, herkesin komplo teorisini destekleyecek karanlık bir gizem yarattıkları için ayrıca bir tebriği de hak ediyorlar.

Bu yanlış stratejilerin sadece bugüne ait olduğunu sakın sanmayın. Bu yanlış politika yüzünden PKK terör örgütünün 1984’teki ilk saldırısından beri arazide mücadele eden güvenlik güçleri dipsiz bir kuyuyu doldurmaya çalışmaktadır. Bu kuyuyu dipsiz hale getiren, yirmi sekiz yıldan beri terörle mücadelenin nasıl yapıldığının anlatılamamasından kaynaklanmaktadır. Yıllar geçtikçe PKK terör örgütü kendisi hakkında şehir efsanelerini oluşturmaya başlamıştır. Kandil’e operasyon yapılamaz, Türkiye sınırları içinde güvenlik güçlerinin giremediği yerler var. Alan hâkimiyetini istediğimiz zaman sağlarız, benzeri yalanları kulaktan kulağa dolaşmaya başlamıştır. Buna bir de TSK ile ilgili olanlar da eklenir. Bu söylemlerin hiçbirine cevap verilmediği için de hayal gerçeğe dönüşür. İşte benim anlattığım dipsiz kuyu da budur. Algı çoktan gerçeğin önüne geçmiştir.

Bize özgü hatalar

Yine zannetmeyin ki bu yalnız bu döneme ve konuya ait bir hatadır. Yakın dönemimize ait tarihi konularla ilgili kitapları okuduğunuzda benzerleri ile karşılaşırsınız. Bu tür kitapların son sayfalarına geldiğimizde içimizi hep bir hüzün kaplamıştır. Göz göre göre yapılan hatalar sonucunda yitip giden hayatlar bizi bir öfke krizine sokmuştur. Çoğunlukla da bunu nasıl öngöremediniz veya bu tuzağa nasıl düştünüz diye de içinizden haykırmışsınızdır. Büyük bir geçmişimiz olmasına rağmen tarihimizi pek de kayıt altına aldığımız söylenemez. Bu yüzden de kendimize özgü hatalarımızı bir türlü yeni nesillere aktaramayız.

Mehmet Arif Bey “Başımıza gelenler” adında, Osmanlı-Rus savaşının doğu cephesini anlatan bir kitap kaleme almıştır. Sivil bir şahıs olan bu zat, savaşın içinde gördüğü her bir detayı atlamadan anlatmıştır. Savaşın kaybedilmesine yol açan cephe gerisi bütün hataları olayları ile kaleme almıştır. Teğmenlik yıllarımda bu kitabı başucumdan hiç eksik etmemiştim. Okulda bana her şeyin olması gerekeni öğretilmişti. Fakat olmadığında neyle karşılaşacağım karanlık bir tüneldi. Bir subayda olmaması gereken her türlü özelliği hep bu kitaptan öğrendim. Ben bu kitabı okuduğumda yazıldığı tarihten yaklaşık yüz on yıl geçmişti. Ama kitapta anlatılan hatalar bugünkülerle neredeyse birebir aynıydı. Sebebi de çok netti. Hatalarımızı bir sonraki nesile aktaramadığımız için asla ders almıyorduk. Işık ve rehber olma görevimizi ihmal ediyorduk.

Çok güzel bir deyim vardır. “Komutanlık makamı size kanunların verdiği bir unvandır. Liderlik sıfatı ise astlarınızın size bahşettiği bir payedir” diye. Bu unvanı kazanmak için ekiplerinizle sahada zaman geçirmeniz ve aynı lisanı konuşmanız şarttır. Başarıları astlarınızla paylaşmanız, başarısızlıkları da tek başınıza üstlenmeniz gerekmektedir. Bu anlattığım askerlik mesleği için olmazsa olmaz konulardır. Ölmeyi emrettiğinizde astlarınız bunun kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu ve başka bir yolun bulunmadığını düşünmek zorundadırlar; onlarla beraber bu yolda ilerleyeceğinizden emin olmalıdırlar.

Bütün dönemler için geçerli

Bunları yaparsanız Şemdinli’ye karargâhınızı taşırsınız ve bu aslanların yaptıklarını tanıtmaktan çekinmezsiniz. Bu eleştiriyi yalnızca bu döneme mahsus yaptığım düşünülmesin. Bu birkaç istisna hariç bütün dönemler için geçerlidir.

Halkımıza oğullarının, kardeşlerinin ve eşlerinin nerede, nasıl ve ne şekilde PKK ile mücadele ettiğini anlatmak bir halkla ilişkiler faaliyeti değildir. Bu geride kalanlara yapmanız gereken bir vazifedir. Yoksa bu faaliyeti yalnızca şehit olduğunda yerine getirmeye başlarsınız. Her yıl 600 bin askeri barındıran bir silahlı kuvvetlerde halkımızın rahat uyumasını sağlamak da sizlerin bir vazifesidir. Bedeli ne olursa olsun bu sürdürülmesi gereken bir faaliyettir. Basının girmediği yerde sorun da olmaz demek, orada görev yapan Mehmetçiğin emeğini çalmaktır. Asimetrik savaşı en iyi yapması gereken bir kurumun buna maruz kalması da ayrıca ibretlik bir durumdur.

Savaş taktik değil, stratejik hatalardan dolayı kaybedilir.

Mete Yarar/Güvenlik Politikaları Uzmanı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları