Ortadoğu ateşi yine yeniden...

09 Ekim 2023 Pazartesi

Ukrayna savaşının derinleşmesiyle Suriye krizi bir süredir uluslararası gündem başlıklarında alt sıralara düşmüştü. Ancak Ankara’da Suriye’den sızan YPG/PKK’li teröristlerin saldırı girişiminin ardından güçlü bir şekilde kendini hatırlattı. TSK’nin geniş çaplı hava operasyonlarıyla YPG’nin Suriye’de ekonomik nefes borusu olan petrol tesisinden karargâhına pek çok hedefin vurulduğu bildirildi. Gözler ise yeniden Ankara-Washington hattındaki gerilimli ilişkilere çevrildi. Operasyon öncesinde Ankara’nın “üçüncü taraflara” terör hedeflerinin bulunduğu alanlardan çıkılması mesajının adresi kuşkusuz ABD’ydi. Ancak Suriye’de Türkiye’ye ait silahlı insansız hava aracının (SİHA) Amerikan F-16’sı tarafından düşürülmesiyle, mesajın nasıl yorumlandığı soruları da gündeme geldi. Kimileri YPG’ye şemsiye ABD konuşlanmasının yakınına gelince iletişimsizlik nedeniyle vurulmuştur derken kimileri de Türkiye’nin savunma sanayisinde gururu olarak gösterdiği İHA/SİHA’sının hedef alınmasının Ankara’ya bir gözdağı olarak yorumlanabileceği görüşünde. Görünürde ABD-Türkiye arasındaki görüşmelerden krizin tırmanmamasına yönelik diplomatik vurgular gelse de iki NATO üyesinin ateş hattında karşı karşıya kalması kritik önemde.

YPG ile müttefikliğini IŞİD’le mücadele gerekçesiyle savunan ABD’ye, Ankara’dan bir kez daha destekten vazgeç çağrısı yapıldı. Peki, Washington bunu dinler mi? YPG ile ittifakı bırakıp Türkiye ile mi yol alır? Diyelim ki oldu, buna Şam’ın yakın müttefiki Rusya’nın tepkisi ne olur? Hadi Rusya da evet dedi, peki ya İran nasıl bir tutum izler? Ya da tüm bu vekalet savaşının ortasında kullanılan mezhepsel ayrımlarla bezeli milis kuvvetler, aşiretler... FETÖ’den PKK’ye, F-35 ile İsveç üzerinden NATO tartışmalarına pek çok sorunlu başlık akla gelerek Türkiye, Washington’ın sözlerine güvenebilir mi?.. 

İşte size karmakarışık bir tablo. Suriye krizi başlıkları içinde sadece YPG/PKK yok, bir de sınırımızın dibinde cihatçı HTŞ etkinliğindeki İdlib konusu var. ABD gibi Rusya’nın da YPG ile ilişkileri biliniyor. Şam’a Şii milisler üzerinden destek veren İran ise etkinlik alanını Türkiye’ye kaptırmaya yanaşmayacağını dolaylı da olsa sık sık dile getiriyor. Tüm bu zorlu virajlar arasında, onun önceliği, bunun çıkarı derken en düz yol nedir derseniz Şam’la ilişkileri yeniden sağlamak öne çıkıyor. Normalleşme sürecine geçiş, Adana Protokolü’nün devreye girmesi gibi. 

İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM ŞART

Gündemde Suriye var derken şiddet sarmalı Filistin-İsrail ekseninde kendini gösterdi. Gazze’de yönetimde olan Hamas’ın güçleri şok baskınla İsrail yerleşimlerine saldırdı. İsrail’den misilleme gecikmedi. Bedeli yine siviller ödüyor... İran ve Lübnan Hizbullahı’ndan Filistinlilere destek mesajları gelirken bölgede geniş çaplı savaş kaygıları var. Gazze konusunda Tahran merkezli desteğe karşı, ABD arabuluculuğunda İsrail ile normalleşme adımları atan Körfez ülkelerinin temkinli tutumları da dikkat çekici. Bu da bize Ortadoğu satrancını beş yıl önceki bakışlarla okumanın doğru olmayacağını gösteriyor. Kuşkusuz barış için gerekli olan BM’nin de belirttiği gibi iki devletli çözüm. İşgalden kurtulmuş, bağımsız bir Filistin devleti. Aksi durum Filistin davasını küresel güç mücadelelerinin, vekâlet savaşlarının merkezine, her iki taraftan radikal dinci anlayışın ölümcül hesaplaşmasına hapsetmenin süreceği anlamına gelir.

GÜCÜMÜZ LAİKLİKTE

Dünya öngörülemez bir yolda ilerliyor. Kimi siyaset bilimci, ekonomistin dediği gibi küresel tıkanmışlık birinci ve İkinci dünya savaşlarının patlak vermeden önceki dönemlerini hatırlatıyor. Cumhuriyetimizin 100. yılında, birilerinin yeniden Sykes-Picot’u hortlatma girişimlerine karşı uyanık olmak gerek. Suriye, Irak, Filistin-İsrail, Kafkaslar’daki gelişmeler son derece kritik. Türkiye, dış politikasında zorlu bir denge, çıkar hesabıyla hareket etmek, Ortadoğu şiddet batağına saplanmamak durumunda. 

Türkiye’yi bölgede farklı, güçlü yapan özelliklerinin başında ise demokrasi, laiklik ilkesi geliyor. Peki o zaman bunun altını oymaya çalışanlara neden geçit veriliyor, anlamak mümkün değil... Geçen hafta “Türk Medeni Kanunu”nun yürürlüğe girmesinin 97. yılıydı. İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği’nin açıklamasında “Medeni Kanunumuz laik hukukun simgesidir. Kadın hakları devrimidir” vurgusu vardı. Kadınların erkeklerle eşit yurttaşlık haklarını elde etmesi yolunda atılmış en büyük adım olarak da değerlendirilen Medeni Kanun neleri kapsıyor derseniz, birkaç örnek: “Mirastan eşit yararlanma, resmi nikâh zorunluluğu, evlilikte kadının rızası, boşanma, nafaka, velayet hakkı, çok evliliğin yasaklanması, çalışma hakkı...” Ne kadar hayati unsurlar değil mi... Ümmetten ulus toplumuna, demokratik, çağdaş, eşitlikçi bilince geçişte inanılmaz öngörülü bir lider olarak Atatürk’ün bizlere armağan ettiği kazanımlar. Derler ya bir şeyin kıymetini anlamak için kaybetmek gerekebilir diye... Bu konuda aman aman diyelim, haklarımızın kıymetini bilelim, kapsamlı demokrasi trenine binip bir iki durak sonra ineceklerin oyununa gelmeyelim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Egemenlik ulusundur! 22 Nisan 2024
Kanlı çarklar... 15 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları