Elif'in Kırkıncı Yıldızı

24 Temmuz 2011 Pazar
\n

\n\n\n

1991 yılı yazıydı. Çalıştığım medyada bir başkasını görmek için çıktığım patron katından, onunla dost olarak indim. Beline kadar uzun sarışınlığıyla çok alımlı bir genç kızdı. Ama onu, başka alımlı yirmiliklerden ayıran bir üstünlüğü vardı: Az rastlanır keskinlikte zekâsı.

\n

Papuç kadar dili, benimki kadar sivri ve kıvraktı. Aramızdaki fark, benim acı dilimle sindirip sokuşturduğum yılanı, tatlı diliyle deliğinden çıkarıp kafasını ezmesiydi!

\n

Tüm üstün zekâlar gibi, yaşıtlarında bulamıyordu aradığı cevapları. Aramızdaki yaş farkına rağmen, o benim beynimi kimsenin sormadığı taze sorularla fethetti, ben ona aradığı yanıtları veren oldum. Abla kardeşliği unuttuk, alter egoolduk.

\n

Dostluğumuz, yaşamın duraklarında el ele tutuşup kimisi utkularımızı, kimisi umutlarımızı alıp götüren ihanet zamanlarına birlikte direnirken pekişti ve bilendi. Çoğu arkadaşlarımız binip gittiler o ihanet katarlarına, sahne ışıklarının çekimine, paranın sahte mutluluk vaatlerine kanıp...

\n

Yıllar yılları izledi, biz ne kimseye ihanet ettik, ne kendimize. Ve çok eğlendik, çok güzel anılarla ördük geride bıraktığımız ömür dilimini. Derken, yedi yıllık bir lanete vurulduk biz de Tüm doğrular, ihanet trenlerine binmeyi reddedip dik duranlar gibi, bizim için de namusun bedelini ödediğimiz, zor zamanlar başladı.

\n

Elif, başka kimsede görmediğim zekâsının yanı sıra kimsede tanık olmadığım kadar büyük bir vicdan sahibi olduğunu kanıtladı. Her şeyini yitirdi, zorla aldılar elinden hatta işini, ama o vicdanını satmadı.

\n

Kimseye eyvallah demedi, temenna çakmadı, boyup büküp el öpmedi. Mıh gibi durdu, uğrunda her şeyini yitirdiği o vicdanın arkasında.

\n

Bir yazar, güneşte ve yağmurda hiç elini bırakmayan, hak olup hakkını ödeyemeyeceği arkadaşına nasıl bir armağan verebilir ki kırkıncı yaş gününde

\n

Yüreğini koyup kırkları karıştırdığı ve okurlarıyla paylaştığı bir yazıdan başka?

\n

***

\n

Her sayının bir büyüsü vardır ve 40, kadim tarihin dönüşüm sayısıdır. Ödül ya da cezayla bitecek bir bekleyiş, hazırlık ve sınavın sonunda erişilen olgunluğun simgesidir: Eski Mısır inancına göre, insan varlığı 40 billur kaynaktan beslenir. Uçan ruh, duran gövdeden 40 gün sonra ayrılıp evrenin enerjisine karışır.

\n

Kavimlerin helakı Nuh Tufanı, 40 gece sürer denizlerde. Hz. Musa 40 yıl vurur kendisini dağlara. Hz. İsa 40 gün 40 gece aç biilaç yürür çöllerde.

\n

Tevrat, Hz. Davutu gökkubbede 40 fersah yüksekliğinde, ateşten bir tahta oturtur. Çünkü iyiliği savunan Davut, kötülük devi Calutu tam 40 gün dövüştükten sonra yenebilmiştir.

\n

Çarmıha gerilmeden önce 40 kırbaç yiyen Hz. İsa, öldükten 40 gün sonra dirilir. Zaten en genç ölen bu Tanrı sözcüsü, hepi topu 40 ay boyunca vaaz verebilmiştir.

\n

Kutsal Budha, 40 yaşında açıklar insancıl bilgeliğini.

\n

Hz. Musaya Sina dağındaki bir mağarada geçirdiği 40 gün 40 gece sonunda iner Allahın on emri.

\n

Hıra dağındaki bir mağarada, Hz. Muhammete tam 40 yaşındayken iner ilk vahiy. Ona ve öğretisine herkesten önce 40 yoldaşı inanır. Zaten İslamiyete göre evrenin 40 payandası, Kudüsteki Mescidi Aksanın da 40 kubbesi vardır

\n

***

\n

40’ların kutsallığı böylece sürer gider ve gizemine kırklar karışırken... Kötüler elbette 40 harami olarak çıkar karşımıza. Kırk katır mı, kırk satır mı diye ölümlerden ölüm beğenmek düşer iyilere.

\n

Bebek nasıl kırk hafta kalırsa ana rahminde ve yaşayacağı ancak kırkı çıkınca kesinleşirse, ölen de kırkı çıkınca yeniden uğurlanır dualarla.

\n

Düğünler de 40 gün 40 gece sürer, yaslar da.

\n

Başka bir deyişle 40, evrenin uyumu demek olan ikiz karşıtlığın kavşağı, birinden ötekine açılan gizemli geçittir.

\n

Kırkından sonra azanlar vardır, saz çalanlar vardır.

\n

Sen vicdan sözünle çal sazını, seç yolunu, Elif. Yedi yıllık lanet bizim için bitti, başkaları için başladı. Kırkın da çıktı artık: Yanındaki cesur yürek, Metenle birlikte mutlaka mutluluğa yelken açacaksın artık.

\n

Madem bir kahvenin kırk yıl hatırı var, daha yirmi yıl hatırımız var, ortak!

\n\n\n

‘G’ NOKTASI

\n\n\n

Karantinayı bir tecrit eylemi olarak bilirsiniz. Ama hangi dilden alınıp ne anlama geldiğini bilir misiniz?

\n

Bir ülkeden bir ülkeye giden yolcular, bulundukları taşıtta bulaşıcı hastalık olduğu takdirde karantinaya alınırlar. Karantina, yabancı diyarlardan gelen canlı ve cansız varlıkların, sağlıklı olsalar da bulaşıcı hastalık taşımadıklarını belirlemek için tecrit edildikleri sürenin de adıdır, aynı zamanda.

\n

Karantina sözünün kökeni, popüler Latincede quarrantaolup dilimizde kırklıkdemektir ve karantina süresinin 40 gün oluşu da elbette bir raslantı değildir!

\n

Karantina, 40 sayısının latince karşılığı quarrantadan gelir...

\n\n\n

Dostlara uzanan elin parmakları açık olmalıdır.

\n

\n

DİYOJEN (İÖ 4. Yüzyıl)

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

At, avrat, rodeo! 18 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları