Tinsel fahişelik

16 Nisan 2023 Pazar

“Mobile” diye adlandırılan hareketli heykelciklerin babası Alexander Calder’e özel bir sevgim vardır. Mühendis, yontucu ve ressam Calder, elbette çok önemli ve 21. yüzyıla damgasını vurmuş bir sanatçı. Andre Breton, onun eserlerini “Dengenin pür sevinci” diye tanımlarken; Jean Paul Sartre, “Calder hareketi belirtmiyor, yakalıyor” derken herhalde boşuna konuşmuyorlardı. Ancak benim Calder sevgim, onun sanatçılığından çok, kişiliğine yönelik. 

1942 yılına dek minicik, kıpırtılı heykelcikler yaratan Calder, bu tarihten öteye biçem değiştirdi ve “mobile”lerin karşıtı sayılabilecek büyük boyutlarda, durağanlık, ağırlık ifade eden döküm heykeller yapmaya başladı. Bir özgünlüğü de “stabile” adını verdiği bu heykelleri, baştan aşağı siyaha boyamaktı.

Çok ünlüydü Calder, çok. Ancak bir o kadar da seçici ve inatçı... Eserlerini öyle her alıcıya satanlardan değildi. Bu zorluk, parayı bastırınca her istediğine sahip olmaya alışık sosyetik sanatseverlerin arzularını kamçılıyor ve varsıllıklarıyla ünlü isimler ondan bir heykelciğe sahip olabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.

ALTIN VURUŞ 

Bir gün Calder’in atölyesine çok zengin bir koleksiyoncu ile hanımı geldiler. Hoşbeşten sonra koleksiyoncu çift, ıkına sıkına talebini açıkladı. Maestro’ya bir “stabile” ısmarlamak istiyorlardı. Ancak bu “stabile”, salt kendileri için yaratıldığının iyice anlaşılması için, biraz farklı olmalıydı. Sanatçı, sessizce dinliyordu. 

“Acaba bizim için altından bir stabile dökebilir misiniz? Bedeli neyse, ödemeye hazırız” dediler. Calder, piposundan bir soluk çekti: “Tabii” dedi, “Niçin olmasın?” Koleksiyoncu çift bir sevindi, bir sevindi. Kadın, eşine dönüp: “Ben sana dememiş miydim, bak kabul etti” diye cıvıldarken... “Paranın açamayacağı kapı yoktur” demek istiyordu. 

Calder, içten içe çok eğlendiği birkaç saniyenin sonunda yarım kalan tümcesini tamamladı:

“Altından, gümüşten, hatta elmastan da heykel yapabilirim. Ama illaki siyaha boyarım!”

SÜRÜNGEN DÖNEKLER

İnsanın yaptığı iş, benimsediği ilke, tuttuğu yol konusunda inanç ve görüşlerinden taviz vermemesi, işte böylesine kolay aslında, sevgili okurlar. 

Asıl zor olan, taviz vermek. Çünkü tavizin sonu yok. Bugün bir ucu, yarın öbür ucu, öteki gün ortası derken belkemiği eğile eğile bükülen insanı bekleyen evrim, hiç şaşmaz, entelektüel sürüngenlikten ibarettir. 

Evren devinimdir. Kapsadığı canlı cansız her şey ve elbette dünya gezegeni de varlık sürecinde değişime uğrar. Dolayısıyla insanın da savunduğu fikri, inancı zamanla değiştirmesi olağandır. 

Oysa Türkiye’de sosyal ve siyasal arenada savunduğu fikri ve duruşu tam karşıtıyla değiştirenlere “dönek” diyoruz, bizler. 

Üstelik yerden göğe haklıyız.

İLKE OLMAYINCA TAVİZ GEREKMİYOR

Evrende herkes ve her şey için geçerli değişim, bilimin saptayıp sınıflandırmakla yetindiği doğa yasalarına uyar. Yerçekimi, uzay boşluğu, fizik, kimya vb. ilkelerine göre değişim olur. Değişen maddedir, ilkeler, kurallar değil.

İnsanın sosyal ve siyasal alanda taraf değiştirmesi de temel ilkelerine bağlı olduğunda; yani savunduğu olguyu ilkeleriyle çatıştığı için değiştirdiyse, saygındır.

Çevrenize şöyle bir bakınız: İktidarın borazanlığından muhalefet davulculuğuna yamanan gazetecilerin; muhalefetin teğmeniyken iktidarın çavuşu çıkan politikacıların fikir ve taraf değiştirmesinde ilke çatışması görüyor musunuz? 

Hiçbirinin taviz vermesine bile gerek yok, çünkü taviz verilecek ilkeleri yok!

İşte bu yüzden onlar değişmiyor, dönüyor ve dönek tanımını hak ediyorlar. Öylesine çoklar ki sanki ülkenin çoğunluğunu oluşturuyorlar! Tek bir kurala uyuyor, güç dengesinde ağır basana tinsel fahişelik yapıyorlar. Güç dengesi değişince, müşteri de değişiyor tabii...

AYNI KAPIYA AYNI TOKMAK

Calder’in sanatında “mobile” eser kavramını yarattıktan sonra tam zıttını işlemesi; “stabile”ler döküp yontarak yeni bir çığır açması, değişimdir. Yarattığı biçemden taviz vermemesi de ilkeli olduğunu gösterir.

Hangi döneğin, dün iktidara ortak iken bugün muhalefet listesinden yine iktidara ortak olacak hangi politikacı eskisinin siyasal alana kazandırdığı yeni bir fikir akımı, taze bir düşünce var? 

Aynı kapıya takacakları yeni bir tokmağı bile yok, hiçbirinin!

Değişim mi dediniz? 

Kim değişti ki ne değişsin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Vekâleten aşk 4 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları