Ülküsüz ve ülkesiz

27 Kasım 2022 Pazar

Sözlüğe bakmak zahmetine katlanmayanların bile “gerçekleşmesi olanaksız hayal” anlamında kullandığı ütopya, babası belli ender isimlerden biridir.

Thomas More, 1516 yılında yayımladığı ve hayalindeki ideal toplumu anlattığı kitabına Yunanca olumsuzluk eki “u” ile yer anlamına gelen “topos” sözcüğünden yola çıkarak Ütopya adını vermiştir. 

Ütopya, olmayan yer ya da düşülke demektir.

Thomas More’un anlatısında Ütopya, hayali bir adanın adıdır. Ve yazar, Ütopya’da 100 bin nüfuslu ideal toplumu yaşatır. 

Ütopya halkını, aile toplulukları oluşturur. Her 30 aileyi, kendi seçtikleri Syphogrante adı verilen bir yargıç temsil eder. Yargıçlar kendi aralarında bir konsey oluşturur ve dört aday arasından bir yönetici seçerler. Yönetici, Prens’tir. Ütopya’ya ömür boyu liderlik yapmak için seçilir, ancak ne oldum delisi olur da diktatörlük taslamaya kalkarsa, alaşağı edilir...

ÜTOPİKLERİN ZAPOLETLERİ

Bir özgürlük toplumu olan Ütopikler, kendi aralarında barışçıldırlar. Saldıran olursa, savaşırlar da. Ama kendileri değil. Paralı askerleri, daha doğrusu ütopik toplumda para olmadığı için mal mülk karşılığı tuttukları Zapoletleri (Thomas More’un ütopyasında apolet zapolet olmuştur, sizin anlayacağınız...) dövüştürürler düşmanla. Üstelik... hepsinin er meydanında ölmesi koşuluyla!

Böylece muzaffer zapoletlerin kahraman olarak geri dönüp Ütopya ülkesinin başına geçmek, düzenini askeri darbeyle değiştirmek olasılığı ortadan kalkar. Zapoletler, işlevi bittikten sonra kendi kendini yok eden birer savaş aracıdırlar.

YURTTAŞLIKTAN YOLDAŞLIĞA DOĞRU

Ütopya’da para ve kavramı yoktur. Açık pazarda herkes ihtiyacı olanı, ihtiyacı oranında alır. Pazarda alınacak mal olabilmesi için de her Ütopya yurttaşının iki yıllık “vatani” görevi, tarımcılıktır. 

Zaten Ütopya’da tembellik de yasaktır. Ev kadını yoktur, din adamı, asilzade, uşak, dilenci de yoktur. Herkes bir işe yaramakta, ancak günde altı saatten fazla çalışılmamaktadır, Ütopya’da...

Her ailenin evi tıpatıp aynıdır. Kapılarda kilit yoktur, çünkü hırsız yoktur ve benim malım, senin malın gibi bir alışkanlık yaratmamak için her evin ahalisi 10 yılda bir taşınmak zorundadır. 

Yalnız hırsızlık değil, yalan dolan da yoktur, Ütopik toplumda. Yalan olmayınca, karı kocaların birbirini aldatması da düşünülemez elbette. Eşini aldatanlar ya da bunca “ideal” bir adadan kaçmak isteyenler, “özgür insan” niteliğini yitirir ve köle olurlar. Köleler, eksik memleketlilerinin hizmetine girer ve çalışır babam çalışırlar.

SANSÜR YOKSA SANSÜR VAR 

Thomas More’un böyle bir toplum örgütlenmesine mekân olarak bir adayı kurgulaması, elbette boşuna değildir. 

Elinizi vicdanınıza koyup hayal edin... Yaşamın tadı, tuzu mu kalır, kim yaşamak ister bu koşullarda? Kaçıp kurtulmak, ağız tadıyla yalan söyleyip, çalıp çırpmak isteyeceklerin çok olacağını akıl ederek denizler ortasında bir ada düşlemiştir yazar.

Bir düşünün: 16. yüzyılda değil de 21. yüzyılda betimlemek gerekseydi Ütopya’yı, gazeteler ne yazar, görsel ve sosyal medya ne söyler, haberciler hangi haberin peşinde koşardı?

Zaten peşinde koşulacak haber mi kalırdı?

Yansız habercilikle yandaş/yalaka habercilik fark eder miydi?

Sansürsüzlük, sansürlenmişlikle eşitlenmez miydi?

Sansüre gerek kalmayan bir yerde, yaşam sansürlü değil midir?

Kimsenin kurallara karşı gelmediği o yer, yasaklı mı sayılmalıdır yoksa özgür mü?

İDEAL TOPLUM HAYALİNDEN DOĞAN İDEOLOJİ

Thomas More, İngiliz Kraliyet Şansölyesi ünvanına sahip “hümanist” bir diplomattı. Sekizinci Henri’nin Katolik papalığa kafa tutarak iman dünyasını altüst eden kraliçe boşamasına karşı çıktığı için, 1535 yılında kafası kesildi.

Ancak Ütopya’nın gerçekte var olmadığı pek o kadar kesin değil. Çünkü adı ve anlamı 500 yıldır unutulmadı, en azından bir kitapta yeri var. 

Üstelik o kitap ki 18. yüzyılda kimine başka hayaller esinledi ve sosyalizme arkaik de olsa bir örnek bağışladı. 

Thomas More’un kellesinden sonra epeyce baş yedi “ideal toplum” ütopyası. 

Hayaller mi öldürücüdür, yoksa onları gerçekleştirmeye çalışmak mı, bilmiyorum. Ama insanlar yaşadıkça hayal edecek ve hayalleri uğrunda olmasa bile zaten ölecekler, ölüyorlar...

Belki son noktayı bir ideal peşinde eliyle koymak, eninde sonunda, size sorulmadan konulan noktadan daha insancıl, daha soyludur.

ÜTOPYA’DAN DOĞAN DİSTOPYA, AVATAR ADA MİKRONEZYA  

Ama ideal var, ideal var.

İdealin Türkçe karşılığı güzelim “ülkü” sözcüğünün kimlerin hor elinde, zekâsız dilinde, kanlı geçmişinde, yoz ve yolsuz şimdisinde heder edildiğine bakılırsa...

Bizlere bir ülke ve bir ülkü armağan eden Atatürk’e yapılan saldırı ve hakaretler sayılırsa...

Türklerin dahili bedhahlar tarafından ülküsüz bırakıldığı ve nihai amacın da zaten ülkesiz bırakmak olduğu açıktır.

Her şey, iyilik de kötülük de bir hayalle başlar. 

Hayal yoksa, gelecek yoktur. 

Türkiye’nin dış mihraklara ve iç ceplerine hizmet eden yoz yöneticileri, ülkesini seven insanların, bizim hayallerimizi çaldılar. 

Elbet geri alacağız ülkemizi de ülkümüzü de. 

İşte o günü beklerken, “Ütopya” başlıklı ölümsüz eseriyle bana bir ütopya olmasa da bir distopya; Ciddiyet sayfamızda yayımlanan hayalimdeki ada, Mikronezya fıkralarını esinleyen Thomas More’u saygıyla anıyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

At, avrat, rodeo! 18 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları