Vicdan nedir?

19 Şubat 2023 Pazar

Yıl 2009. Nisan ayı. Şöyle bir ileti aldım:

“Sevgili Mine,

Seninle hem bazı güzellikleri, artık ikimizin de ‘raslantı olmadığını’ bildiğimiz anları hem de doğaya ve tarihe yapılan ihanetleri paylaşmak istedim. 

Antakya’daydım geçen hafta. Hani kökleri İsa’dan önceki beş binlik yıllara dayanan, Mezopotamya’yı Doğu Akdeniz’e bağlayan şehir. 

Şu an, bu satırları yazarken bile çok heyecanlıyım, inan. Ancak bir o kadar da üzgün ve çaresiz.

‘Hiçbir şeyin rastlantı olmadığı’yla başlayayım. Yeni romanın Destina’yı, Antakya’da bitirdim. ‘Büyük Konstantin’in reenkarnasyonu Kanuni Sultan Süleyman’ imgelemesi, Antakya’ya denk düştü. O kadar keyif aldım ki Destina’dan, her iki imparatorun binlerce yıl arayla keşfedip fethettikleri ve yüzlerce iz bıraktıkları Antakya’yı, senin yansımalarında izlemek büyüyü artırdı. Yolculuğumu özel kılan güzellik oldu.

GÜZELLİĞE DÜŞMANLAR 

Gelelim ihanetlere.

Doğaya yapılanla başlayayım: Amik Gölü. 75 bin metrekarelik gölün suyu, 1968’de açılan kanallarla Asi Nehri’ne boşaltılmış. Göl kurumuş, tarıma açılmış. Haritalarda yeşil alan olarak gösterilen Amik Gölü, hamdolsun artık yok. Ama gölün kurumasıyla Hatay’ın iklimi de değişmiş. Düzensiz yağışlar ve seller başlamış tabii. 

Asi Nehri’ne de ihanet edilmiş. Roma döneminden beri nehrin üzerinde duran muhteşem taş köprü, 1972’de yıkılmış. Yerine, üstünden geçmek bile istemeyeceğin dört ucube dikilmiş. Beşincisi yolda. Çünkü birinin üstünden iki araba sağ salim geçemiyor! Bu ucubeleri yapanlar, hiç mi içinden nehir geçen şehir köprüleri görmediler, bilemiyorum. 

KİRLETEN ÇİRKİNLİK

Tarihte ilk olimpiyatların yapıldığı, Hatay Müzesi’ndeki en nadide mozaiklerin çıkarıldığı doğa harikası Harbiye, kebapçılar, çöpler ve aslında oraya ait olmayan el sanatları tezgâhlarının işgalinde.

St. Pierre Kilisesi’nin önüne beton dökülmüş. Eski hiçbir yol korunmamış. Hamdolsun, kilisenin içinde otlayan hayvanlarla, çobanlar çıkarılmış. 

Eski şehirde muhteşem yapılar var. İnanılmaz evler, konaklar. Tahmin edebileceğin gibi eserler Roma’dan, Osmanlı’dan ve Fransızlardan kalma. Sonradan yapılanlar derme çatma. 

Yeni binalar, baktığında, ‘Müteahhit acaba pencereleri neden bu yöne açmış olabilir’ diye düşündüğün bilmecelerle dolu. 

Özgün güzellikler sadece mutfakta kalmış. Humus, künefe, oruk, kaytaz böreği, yoğurtlu aşı, doyamadıklarımdandı. Ancak damağımdaki lezzet, gözlediğim çirkinlikleri silmeye yetmedi. 

ÇÖPE ATILAN KADİM ŞEHİR

Çok merak ediyorum: Biz yarınlara ne bırakacağız? Aslında bu sorun sadece Antakya için değil elbet. ‘Günümüz mimarisi nedir?’ diye sorduğumda kendime, bir örnek dahi bulamıyorum. Böylesine tarihi bir beldenin yok olup gitmesine, kim izin verebiliyor? Bu muhteşem eserlerin yanına, sıvası bile olmayan, o sentetik kilim desenli rengârenk betonarmeleri kim yığabiliyor? Tüm bunları kim onaylıyor? 

Bu şehri kim çöpe atabiliyor? Bu kadar önemli bir şehri kim böylesi bir sona mahkûm edebiliyor?

Biri bana söylesin, kim bu görüntüye katlanabiliyor?

Çok üzgünüm dostum ve açıkcası ASİYİM, çünkü Antakya’dan geçtim!”

Nerhan Hepşen

İYİLİK, KÖTÜLÜK, ESTETİK

Sanatçı dostum Nerhan Hepşen’in 2009’da yorumsuz yayımladığım iletisine, 14 yıl sonra nihayet bir yanıtım olduğunu düşünüyorum:

Estetik, güzelliğin duygu ve algı oluşumundaki etkilerini konu alan felsefe koludur. Estetik sözcüğü eski Yunancada duymak, algılamak demek olan aísthesis sözcüğünden türemiştir. Doğada, sanat ve kültür alanında güzelliğin insan beynine yansımalarını inceler. Kimi filozoflar ahlak, iyilik ve kötülük algıları ile estetik arasında ilgi kurmuştur.

GÜZELLİĞE KIYAN, CANA DA KIYAR

Yetersiz felsefe birikimimle ahlakı, iyiliği, kötülüğü tartışamam ama; kanımca vicdan dediğimiz adalet ve merhamet bilincinin estetik algıyla doğrudan ilişkisi var! Örneğin bir çiçeği koparmaya, eşsiz bir gölü kurutmaya, berrak bir nehri zehirlemeye, bir çocuğa ya da hayvana el kaldırmaya “kıyamamak” vicdandır ve onları kıyılamayan kılan güzellikleri, yani estetiktir. 

O güzelliğe kıyanlara vicdansız denir ve estetik algıdan yoksun oldukları içindir ki yaptıkları her şey çirkin, zevksiz, çürük, çünkü doğada “ölçülü uyum” demek olan güzelliğe hakarettir!

Bugün birbirinden güzel tarihi eserlerle bezeli afet bölgesinde, o eserlerin estetiğine ilgisiz, duyarsız, dolayısıyla vicdansız insanların yaptığı zevksiz, çirkin ve çürük binaların enkazı ölüm kusuyor. 

Çünkü güzelliğe kıyabilen ne doğaya değer verir ne yaşama. On binlerce cana da kıyar. 


Y.N. Yazıldıktan 20 yıl sonra içerdiği öngörüler afet bölgesinde  birebir gerçekleşen Bir Gün Gece romanımı ayın kitabı seçen Pen Türkiye’ye değerbilirliği için teşekkür ederim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kızgın Boğa 21 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları