Müjdat Gezen

Demokrasi

20 Kasım 2023 Pazartesi

Bilenler demokrasinin birçok tarifini yapıyorlardı. Fakat hiçbiri bizim ülkemizdeki tarife uymuyor. Her ne kadar Erdoğan: “Demokrasi bizim için tramvaydır, istediğimiz durakta ineriz” gibi bir laf ettiyse de yine Türk demokrasisi bir kalıba oturmuyor. Acaba nasıl olmalı bu demokrasi denen şey?... İsveç’teki, Yeni Zelanda’daki gibi, Hollanda’daki gibi mi? Nasıl olmalı?... Bu soruyu bir de tersten sorabiliriz: Nasıl olmamalı? Yanıtı: “Bizdeki gibi olmamalı.”... Böyle demokrasi olmaz. Ülkenin kurucusuna küfredenlerin dışarıda dolaştığı, doğruları yazan gazetecilerin (Barış Pehlivan gibi) içeri atıldığı bir ülkede şu sözcüğü cömertçe kullanmanın imkânı yok. Demokrasi böyle olmaz. Diğer değişle: “Böyle demokrasi olmaz.” 

İNAT

Pek çok düşünür, inatçılığı aptallıkla eşdeğer tutar. Ben de aynı fikirdeyim, üstelik düşünür olmadığım halde. Sadece yaşamımın içinde zararını çok gördüğüm ve erken uyandığım için bu kadar emin olarak söyledim. İnat kadar aptalca bir şey yoktur. İnsana dolaylı falan değil, direkt olarak zarar verir. “İnadım inat popom iki kanat” diyen atasözümüz çok kaliteli ve değerlidir. Neden inat ederiz? İnatçılıktan kim yarar görmüş? Bakıyorum bizi yönetenlere, bazen öyle şeylerde inat ediyorlar ki zararını millet ödüyor. Yararı yok, zararı çok olan şeydir inat. Ben bıraktım ve çok rahatım. Küçükken inatçıymışım. Annem hep söylenir dururdu, “Şu inadından vazgeç artık” diye. Vazgeçtim anne. Bunu sen de gördün. Kimseyle inatlaşmıyorum ve inatla iş yapmıyorum. Hatta daha da ileri gideyim, baktım ki bana zarar verebilecek, hemen terk ediyorum konuyu. Kendimi konunun dışına atıyorum. Çünkü inat etmenin yararı yok. İnatla yaptığım iş tiyatrodur ve inançlarımdır. Bu iki konuda inadımdan vazgeçmem. Bir de Atatürk konusunda çok inatçı olduğum söylenebilir. Ona yapılan hakaretlere inatla karşı çıkacağım. Sonuna kadar. 

***

“Ben ne bir telefon ne bir uçak kadar önemliyim.” 

***

Ve bir gün hava kararacak

Görünmez olacak ışıklar

O zaman 

İşte o zaman

Beni unutma

Ve işin yoksa eğer

Meşgul değilsen

Güzel günlerimizi hatırla

Beni unutma.

21 Ocak 2007

***

ATATÜRK DİYOR Kİ: 

“Hükümetin iki hedefi vardır: Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını temin etmek... Bu iki şeyi temin eden hükümet iyi, edemeyen fenadır.” 

Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. Hükümetimiz emeklinin, memurun, işçinin, dar gelirlinin refahını Allah için temin ediyor. Saray’ın elektrik giderleri, uçakları, arabaları, hamdolsun yerli yerinde. Zaten Atatürk de bunu demek istemişti. Gerisi AKP... 

MISTIK

1970 yılıydı, bana sinemada ilk başrol teklifi geldi. Kervan Film, Mıstık adlı bir film çekecek, ben de Mıstık’ı oynayacağım. Yönetmen Ülkü Erakalın senaryoyu yazmış, ayrıca filmi de o çekecek. Bana “Kafanı usturaya vurdurabilirsin değil mi” diye sordu. Senaryoyu okudum. Hikâye biraz Keloğlan’a benziyor. Kafayı da kazıtırsak tam öyle olacak. Fakat o sırada Rüştü Asyalı, Keloğlan adı altında bir film yaptı ve çok tuttu. Ben de kafayı kazıtırsam onu taklit etmiş olacağım. “Kazıtmam” dedim. Mıstık rolünü kendi saçımla oynadım. Bir ay sonra ikinci başrolüm olan Yavru ile Kâtip, Feyzi Tuna yönetiminde oldu. Erman Film çok büyük bir firma idi. Orada da yönetmen arkadaşım “Göğsünün kıllarını kazıtacağız” dedi. Kazıttık. Filmde hiç görünmedi. Bu kazıtma işi baktım aldı başını gidiyor. Türkan Şoray kanunlarını kendimde uygulamaya başladım. Bundan böyle hiçbir yerimi kazıtmadım.  

AHMET ABİ

Sen ne kadar iyi adamdın Ahmet abi. Çevirmen, senarist, gülmece yazarı ve unutulan Ahmet Üstel’den söz ediyorum. İyi Fransızca bildiği için çeviriler yapar, oyunları adapte ederdi. Ayrıca film senaryolarında çokça imzası vardır. GÜM’de birlikte çok çalıştık. Ahmet abi, dünyada tanıdığım iyi insanların simgelerindendir. İyi bir ailenin çocuğu idi. Esprili, güler yüzlü ve hep olumlu bakan bir insandı. Ahmet abi dalgınlığı ile ünlüydü. Bir gün bana geldi, evde oturduk çay içtik, sohbet ettik, sonra kalktı gitti. Pencereden el salladım ona. Bir taksiye bindi. Ama karşı arsada arabası duruyordu. Ben Cihangir’de oturuyordum o Taksim’de. Bir süre sonra telefon ettim. Eve varmıştı. “Ahmet abi arabanı unuttun” dedim. “Aaaa sahi mi? Boş ver yarın gelir alırım” dedi. Bir keresinde de Atlas Sineması’nda film izlemeye gitmiş. Çıkınca arabasını nereye park ettiğini unutmuş. Üç gün sonra polis bulmuş arabayı. Ah Ahmet abi. Şimdi yanımda olsaydın. Yine bir şeyleri unutsaydın ve karşılıklı gülüşseydik. 

DÜNYA

Gerçekten biz bu dünyaya, giderken ne bırakıyoruz?... “Geldik gidiyoruz” sözü en çok kullandıklarımızdandır. Gerçekten de geldik gidiyoruz ama giderken bu dünyaya ne bırakıyoruz?... Çocuklarımıza, torunlarımıza, gençlere... Arsa, ev, servet?... Bunları mı kastediyorum ben?... Bana ne böyle dünya malı acayipliklerinden? Gerçekten ne ekleyip de gidiyoruz? Onu söylüyorum... Gerisi, sadece sessizlik.             



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İktidar 29 Nisan 2024
İzmir… 22 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları