Murat Sabuncu

Can Dündar imzalı iddianame!

28 Ocak 2016 Perşembe

Pek yakında... Eksik kaldı... Bekliyorum... Tayyip Erdoğan’ın çıkıp bu cümleyi kurmasını: “Bombadan tesirli köşe yazıları vardır!..”

Ne de olsa AKP iktidarında kısa aralıklarla aynı olayları yaşıyoruz.

Gazeteci... İşi gereği... İktidarın hoşuna gitse de gitmese de... Haberi araştırıyor, ortaya çıkartıyor, yazıyor... AKP iktidarı, bir süre önceye kadar yıllarca müttefiki olan Cemaat’in kontrolündeki yargısıyla ortaklaşa, şimdilerde ise kendi yargısıyla... Hoşuna gitmeyen haberi yazan gazeteciye “bedel ödetiyor, öyle bırakmıyor onu”...

Yakından izlediğim davalardan bir örnek. 2010 yılında Odatv davasında pek çok gazeteciyle birlikte arkadaşlarım Nedim Şener ve Ahmet Şık tutuklandılar. O günün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gazetecilerin tutuklanmasını eleştiren bir açıklama yaptı. (Sahi Gül bugünlerde nerede; gören, bilen var mı?) Bu açıklama üzerine o günlerin “kudretli adamı” bugünlerin “kaçak savcısı” Zekeriya Öz şunları söylemişti:

“Yürütülmekte olan soruşturma, bir kısım basın mensubunun gazetecilik görevleri, yazdıkları, yazacakları yazılar, kitapları ve ileri sürdükleri görüşlerle ilgili olmayıp ‘Ergenekon’ terör örgütü soruşturması kapsamında elde edilen ve soruşturmanın gizliliği nedeniyle bu aşamada açıklanması mümkün bulunmayan bir kısım delillerin değerlendirilmesi sonucu yapılması zorunlu hale gelen hukuksal bir işlemdir.”

“Hee” dediler kimileri; “Gazetecilik, kitap değilmiş iş, gizlilik gereği açıklanmayan deliller varmış”.

Aylar sonra ortaya çıkınca iddianamede ne görülsün; ortada sadece gazetelerde yazılan haberlerle, kitaplar varmış. Böyle iki cümlede özetlemek kolay ama bir yıl boşu boşuna Silivri Cezaevi’nde haksız yere yatan meslektaşlar, onların aileleri, evlatları...

O günlerden son bir not... Tarih 13 Nisan 2011. Strasbourg’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi toplantısında konuşan o günün Başbakanı Erdoğan, Ahmet Şık’ın henüz basılmamış “İmamın Ordusu” kitabı için kullanıyor o meşhur cümleyi:

“Öyle kitaplar vardır ki, bombadan daha tesirlidir!..”

Bugün cezaevlerindeki onlarca gazeteciye, Türkiye ile acılar üzerinden kirli bir mülteci pazarlığı yürüttüğü için sessiz kalan Avrupa, o gün de bu çıkışa susuyor.

Bugüne geldi ya söz... Bakalım Can Dündar ve Erdem Gül’ün iddianamesine... Bir cümlede anlat derseniz, “başlıklı yazısında özetle...” derim. Bu ne demek biraz açayım. 473 sayfalık iddianamede suç delili olarak sadece Can Dündar’ın köşe yazıları ile haberleri, onlardan yapılan “başlıklı yazısında...” ya da “başlıklı yazısında özetle...” diye alıntılanan kısımlar var. 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarından MİT TIR’larına, hatta cezaevinden gazeteye yollayıp yayımlanan onlarca köşe yazısına hepsi birer “suç delili” yani!..

Hani 2010’da Nedim ile Ahmet davası için demişti ya kaçak savcı Öz, “iddianamede daha neler var neler” diye... Aklıma Can ile Erdem tutuklandıktan sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nun “Soruşturmanın anayasal teminat altında bulunan basın özgürlüğü ile hiçbir ilgisi bulunmayıp, kişi hak ve hürriyetlerini ihlal edecek hiçbir tavır içerisine girilmemiştir” açıklaması geldi.

Hani soruşturmanın “basın özgürlüğü ile alakası” yoktu?.. O zaman “suç delili” nasıl sadece haber, köşe yazısı, yorum olabiliyor. “Casusluk” diyorsunuz... Günde 55 bin satan bir gazetede, her gün milyonlarca ziyaretçisi olan o gazetenin internet sitesinde yayımlanmış bu içerikler nasıl oluyor da “casusluk” diye yorumlanıyor? Ve benzer içerikler yaklaşık 1.5 yıldır Türkiye ve dünya medyasına saçılmışken, Cumhuriyet’te yayımlanınca nasıl “devlet sırrı” oluveriyor!

Geçtiğimiz günlerde ABD’de New York Times, CIA ve Suudi Arabistan arasındaki gizli anlaşmayla Suriye’deki tartışmalı muhaliflere yapılan yardımları ortaya çıkardı. Muhtemelen bu haberi yazan gazeteciler ülkelerinde ödül alacaklar. Ancak benzer bir haberi yazdığı için Can Dündar ve Erdem Gül cezaevinde... Her geçen gün gerileyen demokraside bu iddianame tarihte daha önce de örneği görülen “ayıplı benzerleri” arasındaki yerini alacak. Ama meslektaşlarımız cezaevinde boşu boşuna kalmış olacaklar.

Türkiye’de gazetecileri tutuklayarak, yazıdan, kitaptan “terör” çıkartarak dışarıdaki gazetecilere de mesaj verilmeye çalışılıyor. Yazmayın, kurcalamayın, sormayın diyorlar. Evet bugün onları dinleyen gazeteciler çoğunlukta... Ama azınlık da olsak... Biz yazmaya, sormaya, kurcalamaya devam edeceğiz.

Çünkü biliyoruz ki, demokratik bir Türkiye, haber alma özgürlüğü elinden alınmamış bir halk, komşusundaki iç şavaşa silah taşıyan TIR’ları örgütleyenlere sandıkta daha farklı bir yanıt verirdi. Kürt meselesini çözmüş Türkiye, Cenevre masasına eli güçlü oturur, bölgedeki sorunlarda söz sahibi olurdu.

“Asıl suçu ne” derseniz Can Dündar ve Erdem Gül ile Cumhuriyet’in...

Cevabı, Dündar ve Gül tutuklandığında Orhan Veli’ye atıfla Twitter’da paylaşılan dizelerde...

Demek ki sen teröristsin

Bütün belgeleri yakan sensin

17 Aralık’ı sen... 25 Aralık’ı sen!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları