Necati Özkan

Süper başkanlık

27 Mart 2023 Pazartesi

16 Nisan 2017 referandumuyla kabul edilen ve 9 Temmuz 2018 tarihinde yürürlüğe giren cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi toplumun talep ettiği bir değişiklik değildi. Yürütmede görülen gayri meşru ve fiili bir duruma, gayri meşru bir kılıf dikilmek istenmişti. 

Ekim 2016’daki çıkışıyla değişiklik sürecini başlatan MHP lideri Devlet Bahçeli o günlerde bu durumu açıkça tarif etmişti. Bahçeli, Erdoğan’ı: “Cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren anayasanın amir hükümlerini özüne ve ruhuna aykırı olarak yorumlayan; anayasanın vermediği yetkileri kendisinde hak gören ve yetkisini aşan; fiilen hükümet başkanı gibi hareket eden” bir cumhurbaşkanı olmakla eleştirmiş ve “Ülkede hukuksuz, kanunsuz ve anayasaya tamamen aykırı bir yönetim modelinin tecelli ettiğini” öne sürmüştü.

“Türkiye Cumhuriyeti’nin beka mücadelesi verdiği bugünlerde cumhurbaşkanının hukukla ters düşmesi geleceğimiz açısından çok tehlikelidir” diyen Bahçeli, bu açık tehlikenin bertaraf edilebilmesi için iki alternatif yol önermişti: “Bunlardan birincisi ve bizim açımızdan da en sağlıklı olanı, Sayın Cumhurbaşkanının fiilli başkanlık zorlamasından vazgeçmesi, anayasal sınırlarına çekilmesidir. Şayet bu olmayacaksa, ikinci olarak, fiili durumun hukuki boyut kazanabilmesinin süratle yol ve yöntemlerinin aranmasıdır.”

İşte 16 Nisan 2017 referandumuna böyle gidildi ve “resmi” sonuçlara göre 25 milyon 157 bin 463 seçmen “Evet”, 23 milyon 779 bin 141 seçmen ise “Hayır” oyu verdi. Her ne kadar “resmi” durum böyle ilan edilse de tüm dünyanın gözü önünde yapılan şikeyle bu sonuç alınmıştı. Seçimlerin yönetiminden sorumlu YSK sandıkların kapatılmasına dakikalar kala, kanuna ve demokratik teamüllere aykırı biçimde iki buçuk milyon mühürsüz oyu geçerli kabul ederek iktidar lehine şike yapmıştı. Bu şike sayesinde 1 milyon 378 bin 322 oy farkla “Atı alan Üsküdar’ı geçti” ve gecekondu rejim yasallaştırıldı. Tam da Bahçeli’nin ifade ettiği gibi fiili duruma hukuki kılıf biçildi. 

16 Nisan 2017 referandumuyla Türkiye’de yürürlüğe konan gecekondu rejim, en genel değerlendirmeyle tarihin akışına terstir. Çünkü insanlık tarih boyunca kral, imparator, sultan, başkan, başbakan gibi ünvanlar kullanan yürütme gücünü sınırlamak için mücadele etmiştir. Zira sokaktaki savunmasız yurttaşın silah kullanma tekeline sahip muazzam devlet gücü karşısında kuvvetler ayrılığıyla korunması gerekiyordu. Bu yüzden İngiltere’deki Magna Carta’dan Fransız Devrimi’ne, bizdeki Tanzimat Fermanı’ndan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne kadar özgürlük mücadeleleri yürütmenin sınırlandırmasını hedefledi. 

Tarihi akışın tersine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle bizlere muazzam yetkilerle donatılmış bir “kuvvetler birliği” dayatıldı. Yarı başkanlık veya başkanlık sistemlerindeki demokratik kuralları, denge ve denetleme mekanizmaları olmayan bu sistem özü itibarıyla denetimsiz bir “süper başkanlık” sistemi oldu. Bu sistemle koca ülke tek adamın beğenilerinin griliğine, tercihlerinin akıldışılığına, otoriter popülist yönetim tarzına ve kutuplaştırıcı siyasetine mahkûm edildi. Ardından da ekonomik krizler girdabına savrulduk; ülkemiz enkaza döndü. Rejimi değiştiremezsek bugünleri çok ama çok arayacağız.

14 Mayıs seçimleri tam da bu nedenle tarihi önemdedir. Seçimin ana konusu ülkeyi bundan sonra kimin ya da kimlerin yöneteceği konusu değildir; ülkenin nasıl yönetileceği konusudur. Her yaştan ve kökenden seçmen öncelikle ve esas olarak bu rejimden kurtulmak için harekete geçmelidir. Araştırmalar değişim konusunda güçlü bir çoğunluk olduğunu ve rejimin seçmen iradesiyle ortadan kaldırılabileceğini gösteriyor. Yeter ki muhalefet seçmene meseleyi doğru anlatabilsin. Yeter ki çoğulcu sistemin seçmene sağlayacağı avantajlar gösterilebilsin.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Öfke ve değişim 12 Haziran 2023
Nasıl oldu? 30 Mayıs 2023
Yakın elmalar 22 Mayıs 2023

Günün Köşe Yazıları