Maç...

10 Eylül 2023 Pazar

Yarın ikinci sezon için ekranlara dönecek olan Ömer dizisini hiç izlediniz mi?

Yüreğinde insan sevgisi eksik olmayan imam Barış Falay/Reşat’ın oğullarından biridir Tahir...

İşi gücü ailesine her daim dünyayı zehir etmektir. Başka hiçbir vasfı yoktur. Üstüne asla vazife olmayan durumlarda herkese maydanoz olur.

Kafasını meşgul edecek, kendisine ait bir dünyası bulunmaz.

Çevresindeki herkesin-heyhat!- yaşam enerjisini ve yaşam sevincini emmeyi hayatının başlıca amacı bellemiştir.

O kerte örümcek kafalıdır ki, yatalak, yaşlı anasına dahi “çürüme” gözüyle baktığı televizyonu men eder.

Çocuklarına, özellikle de kızına akıllı telefonu kullandırtmaz.

Kocası tarafından terk edilen kız kardeşinin çalışmasına, hayatını yeniden kurmasına karşı çıkar ve kadını, çocuklarıyla beraber yaşadığı evinden çıkartıp kendi evinin içine hapsetmeyi görev edinir.

Tahir’in kafasındaki boşluğun içinde sadece böyle uzayıp giden yasaklar vardır...

Şampiyonluk zaferleriyle birkaç gün için olsun bizlere sıkıntılarımızı unutturan ve havalara uçuran Filenin Sultanları’na kadındı, şorttu, LGBT’ydi diye sataşan “karşı mahalle” çıkışları, bana damardan Tahir’i hatırlatıyor.

Hepsi birer Tahir kesilmiş... 

"TOPLUMU BOZMA FAALİYETİ"

Karar gazetesi yazarlarından Ahmet Taşgetiren (imam Reşat kontenjanından!) Filenin Sultanları’nı tebrik ediyor...

Sen misin tebrik eden? Okur yorumlarında altına hemen Tahir’ler üşüşmüş yazıyor:

Ebrar Karakurt’un yatak odası kendisini ilgilendirir. Ancak yatak odasındaki tercihinin alışıldığı üzere reklamını ve Milli Takımı da buna alet etmesi beni ve ailemi yakından ilgilendirdi. Çocuklarımın ısrarına rağmen maçı seyrettirmedim. Türk kadın voleybolunun yalnızca Ebrar ile ilgili olmayan, genel olarak kadın üzerinden toplumu bozma faaliyetinin aracı haline getirildiğini düşünmekteyim. Ne olursa olsun, yeter ki şampiyonluk gelsin diyemem.

Atatürkün kızları, cumhuriyetin kızları diye yaygara... Seyr etmedim. Erkeklerin kadın takımların maçlarını seyretmesini doğru bulmuyorum. Gazetelerdeki hikayelere baktım. Başarının mimarı Atatürk Cumhuriyeti falan değil. Spora yatırım yapan komünist zihniyet. Kübalı Vargas, takımı sırtlamış. Övünen Cumhuriyet gazetesi.

Bizim medeniyetimizde böyle bir kıyafetle top oynamak yoktur bayanlar için. Toplumun düştüğü ve sevindiği duruma bakın. Bazıları kafaya bak diyecekler ama hakikat bu dostlar. Allah hakikati hepimize kavramayı nasip etsin.

Mesele bu kıyafetteki oyuncuların maçını erkeklerin seyretmesi. Saygıdeğer beyefendiler, saatlerce şortlu hanımlara ayran budalası gibi bakmaz. Hareket halindeki hanımların vücud hatları belli olur, hatta hiç açmak istemedikleri yerleri bile ellerinde olmayarak görünür olur. Hanımların mahremiyetine saygılı erkekler, hareket halindeki hanımlara saatlerce bakmaz.

Ahmet abiciğim (Taşgetiren’e sesleniyor!) voleybolcuları alkışlamak, sevinmek, İslami itikat ve pratiğe uygun mudur? Kılık kıyafetleri Kuran’a, sünnete uygun mudur? Bu konuda müçtehitler ne derler? İslami rehber ve önderler ne der? Evet abiciğin İslami inanç ve yaşam pratiğine sahip olanlar ne yapmalıdırlar? Hepimiz Arabistan’a mı gidelim?” 

ÇATIŞMA NASIL TIRMANDI?

Karar okurları salt Tahir’lerden oluşmuyor elbette.

TC yurttaşı olmanın ayırdında olanlar da var: 

Mevzuyu neden devamlı din doğrultusunda konuşuyoruz? TC anayasasında Türkiye şeriatla yönetilir, herkes dindar olmak zorundadır mı yazıyor, hayır. Bu ülkede yaptığımız herşeyi din kuralları gereği yapmak zorunda mıyız, buna da hayır. Milyonlar dini emirlere göre mi yaşıyor, ya da yaşamak zorunda mı, yine hayır. O zaman voleybol takımını neden din doğrultusunda tartışıyoruz? Kazandılar bitti. Bu kadar uzatmaya gerek yok.” 

Kişisel görüşüm elbette bu son okurun duruşuyla örtüşüyor. Ancak mevzu ne var ki bundan böyle yalnız rasyonel analizle özetlenebilir bir çerçeve ile sınırlı değil. Anayasanın ötesindeki arayışlara- heyhat!- çanak tutan ve dünyayı etkisine alan geniş çaplı bir “kültürler savaşı” ile yüz yüzeyiz. “Kültürler savaşı” günümüz jargonunda genel geçer bir “uygarlıklar savaşı”na karşılık geliyor.

Kişisel tercihim “kültürler savaşı” yerine, damardan “uygarlıklar savaşı” kavramını kullanmak olurdu. Özellikle bana AKP’nin ilk demlerinde ortaya atılan dayanaksız “uygarlıklar ittifakı” güzellemelerini hatırlattığı için...

Yarın 22. yılını devredeceğimiz 11 Eylül ertesinde iktidara çıkan AKP’den, o dönemde kendinden menkul bir “uygarlıklar ittifakı” beklenmiş, Akdeniz’in beri yanındaki Katolik İspanya’nın başbakanı Zapatero ile Erdoğan’ın eş başkanlığında insanlığa adeta yeni bir asrı saadet vaad edilmişti. 

Uygarlık ittifakı” diye çıktığımız yolda, zamanla sonra “kadın şortu ve TV’da kadın takımlarını izlemeyi zul sayan” yeni ve sert bir “uygarlık çatışması”na sürüklendik.

Çatışmada düpedüz level atladık. Bu level atlama nasıl gerçekleşti?

Buradan devam.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları