Bu ülkede işler neden bu kadar kötü gidiyor?

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Haberler kötü, üzücü, kaygı verici, vahim.
Daha kötüsü, yorumların çoğu da öyle. Basını izlemek, “Bu ülkede işler neden bu kadar kötü gidiyor” sorusunun cevabı gibi. Her şeyden önce, bizi yeterince kaygılandıracak haberleri alıyoruz, ama pek çok sorunun cevabını bulmak için gerekli olan haber alma özgürlüğü olmadığı için, olan bitenin çok azından haberdar olabiliyoruz. Daha ziyade, bilmemiz istenen kadarını öğrenebiliyoruz, soru sormak “vatana ihanet”, “dış güçlere hizmet etmek”, “teröre destek vermek” olarak yaftalanıyor, o da yetmiyor, haber, yapanı mahkemelere düşürüyor.

Sonrası tufan!
Yorumlara gelince, ağır milliyetçilik/devletçilik sadece iktidar yanlısı basının değil, yaygın basının hastalığı; varsa PKK terörü, yoksa PKK terörü! Toplu bir “günah çıkarma”, “şeytan taşlama” yarışı her yanı kaplamış vaziyette. Sanki derde dermanmış gibi, ne diyecekseniz, önce PKK terörünü lanetleyip öyle devam edeceksiniz; mümkünse el yükselteceksiniz. Lanetledik, peki sonra? Sonrası tufan!
Kimisi o tufanın henüz tam ne anlama geldiğinin farkında değil, sanıyorlar ki, o tufan sadece iktidarı yerle yeksan edecek. Sonra zannediyorlar ki, bir tufan arifesinde, kaygıdan, sorumluluktan izne, tatile çıkılabilir; sonra dönülür, kalınan yerden devam edilir. Sanıyorlar ki “karamsarlık bizi esir almasın” deyip “her şeye rağmen hayat devam ediyor” bahanesine sarılınabilir. İstanbul depreminden sonra, “eller havaya” demeye devam edenler gibiler, hatta daha kötüsü. Doğrusu, ben ekranda, gazetede “burada şu yenilir, orada bu içilir” muhabbetine bile dayanamıyorum. Ne rahatlık, ne genişlik, ne gaflet!
İktidar yanlısı basın, fazladan bir azgınlık içinde, helak olacak kavimlerin azgınlığında en önde koşan onlar. Gözleri dönmüş; her yanı düşman görüyorlar. İstiyorlar ki kendileri dışında kimse gün yüzü görmesin, kırk katır veya kırk satırla terbiye edilsin ki, biat etsin. Oysa, zavallılıktır öfke, kendinden nefretin pusulası şaşmış halidir. Yorum diye ortaya attıkları, hep aynı hikâye, hep aynı avuntu. Türkiye, “İslam medeniyetini kurtaracakmış, tam da bu noktada yerli, yabancı tüm şer odakları harekete geçmiş”, buymuş mesele. Mesele bundan ibaretse, işin içine Zizek, Derrida’yı şahit tutmanın ne anlamı vardı? Sahi işin sonu “Müslümanlar ile kâfirlerin savaşı”na asker toplamaya varacak idiyse, neydi onca laf kalabalığı. Belli ki, aslında MİT’e memur olmak istiyormuş bazıları, olmamış işi “İslamcı aydın, yazar” olmaya döndürmüşler. “Devletin kudretini göstermesi” imiş hayalleri bazılarının, o kudreti ellerine alacakları günlerin gelmesini bekliyorlarmış. Çok büyütmüşler gözlerinde “Beyaz Türkleri”, öfkeleri bir türlü dinmiyor. Güya milliyetçi değil, İslamcılar, ama kendilerine biat etmeyen Kürtten nefret ediyorlar.

Boğmak istiyorlar
Kısaca, geçen hafta Cumhurbaşkanı’nın sofrasında buluşan “üstatlarının” dar dünyasından hiç çıkılamamış. Tanımadığım birkaç kişi ve Sırma Hoca’yı hariç tutayım,
o masanın etrafında dizilenlerin çoğu Soğuk Savaş’ın Müslüman neferleri, dünyayı komplo, “şer”i Yahudi sanan, insanı, hayatı anlamaya ya niyet etmemiş, ya aklı yetmemiş, bilgeliğe soyunup dar kafayla yaşlanmışlar grubu. Zamanında onların da öfkeleri akıllarının, vicdanlarının önüne geçmişti; komünist, anarşist kovalıyorlardı. Yıllar geçti, kovalayacak adam aramanın ötesine geçemediler. On, on beş sene önce, bir doktor muayenehanesinin bekleme odasında karşılaştığım, içlerinden biri, “Amerika İran’ı bombalasa zevkle seyrederim” demişti, şimdilerde benzer şeyleri televizyonlarda söyleyip, söylenip duruyor. En kötüsü, bu zihniyet, bu öfke, Türkiye’yi yönetiyor, artık bu yönetime ses çıkaran, farklı düşünen istemiyorlar; dar dünyalarından çıkamayanlar, herkesi o dar dünyanın içine sokup, boğmak istiyorlar.
Vatan sevgisi”ni onlar tanımlayacak; onların dostu dost, düşman bellediği düşman bilinecek; iyi Türk, iyi Kürt’ü onlar belirleyecek; sınırları onlar çizecek, sınırları ateşle çevirecekler; sus diyecekler susulacak, öl diyecekler ölünecek. Halimiz bu, ama kaderimiz bu olmamalı. Gelin işlerin bu kadar kötü gitmesinin kader olmasına razı olmayalım.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Yeni devlet’ 7 Ağustos 2017

Günün Köşe Yazıları