‘Durmak Yok, Yola Devam!’

10 Nisan 2015 Cuma

Geçen hafta savcı Selim Kiraz’ın öldürülmesi ile sonuçlanan vahim olay, karanlık bir iş. Karanlık kalmaması için olayın gürültüye boğulmayıp aydınlatılması gerekiyor. Karanlık olmayan bir ülkede iktidarın yapması gereken, bu türden olayları aydınlatmaktır, ‘kim kime terörist dedi, demedi’ mugalatası, bu tür olayların üstünü örtmekten başka işe yaramaz. Veya, daha doğrusu yarar yaramasına da böylesi karanlık rejimlerin değirmenine su taşımaya yarar, Türkiye’de olan budur.
Bu olay bahane edilerek, muhalif (veya muhalefet yapmaya mecali olmasa bile iktidarın hoşlanmadığı) çevreler, şahıslar ‘zan altına’ sokuldu. Dahası, Berkin Elvan, Gezi olaylarının ve muhalefet söyleminin sembollerinden biri olduğu için bir karalama kampanyasının çerçevesi içine sokuldu. ‘Gezi-terör-sol-Alevilik-muhalefet’ birlikte kodlanmaya başlandı. İktidar yanlısı gazetelerden birinin ekinde ‘Plaza devrimcilerinin çiçek çocukları terörist çıktı’ diye manşet atıldı, iktidar yanlısı kalemler karalama kampanyasının kompozisyon birinciliğine oynadı, oynuyor. Oysa DHKP-C örgütüne destek vermekle suçladıkları çevre ve şahısların, bu örgütle uzaktan yakından alakası ve sempatisi olmadığını hepsi biliyor. İşte otoriter rejimlerin en önemli özelliklerinden biri budur; bir iktidarın, bir siyasi çevre tarafından, gerçekleri göz göre göre çarpıtma gücünü kullanıp ortalığı terörize etmesi, söz söyletmemesi, soru sordurmaması, itiraz edeni korkutup, yıldırıp, cezalandırmaya girişmesi.
Cumhurbaşkanı, İran’dan döner dönmez 6. muhtarlar buluşmasında, son karalama kampanyasına devam etmekle kalmayıp, bu vesile ile bir kez daha başkanlık sistemi çağrısı yaptı. Dahası, bu olay üzerinden, İstanbul Barosu Başkanı’nın arabuluculuk çabasını tartışma konusu yaptı. Demek ki, arabuluculuk yapmak gibi iyi niyetli bir çaba bile, iktidarın denetimi dışında kalan yargı çevresini sorgulatmak için vesile olabiliyormuş. Demek ki, iktidar bloku içinde olmayan herkes, her an zanlı, hedef haline gelebiliyor. Demek ki, tablo gerçekten çok ama çok karanlık.
Diğer taraftan, otoriter rejimler, karanlık dönemler sadece bir zihniyetin ve bir siyasi heyetin eseri değil, ‘yüz kızartıcı kolektif suç’tur, şakşakçısı, fırsatçısı, korkağı, utanmazı, böylesi bir gidişe doğrudan dolaylı destek olmazsa ayakta duramaz. Yaşadığımız olaylar giderek daha vahim noktalara varırken, işin bu yanı da giderek daha utanç verici bir hal alıyor. Bakın, hâlâ laf cambazlığı marifetiyle, belirsiz ifadeler üzerinden bu değirmene su taşıyan bir ‘demokrat’, “DHKPC’nin solculuktan radikal bir Alevi siyasallaşmasına, terörden taşeronluğa uzanan iç içe geçmiş türlü yüzleri var” diye yazıyor. Aleviliği terör ile birlikte anmanın uç boyutlara ulaştığı bir dönemde, DHKP-C ve Aleviliği bir cümlede kullanmak bile, en hafif deyimle büyük bir aymazlıktır ve umarım sadece aymazlıktır.
Bu arada, iktidar yanlısı medya Gezicileri ‘çiçek çocukları’ diye adlandırmışken ister istemez dikkatimi çekti; iktidar yanlısı bir emekli çiçek çocuğu da, aynı olay üzerinden sol siyasete veryansın ediyor. Ege sahilleri romantiği, eski bir magazin karakterinin sol uzmanlığı ve de nefreti nereden gelir anlamak zor, ama o da büyük gayret içinde. Daha neler neler, kimler kimler var! İşte otoriter dönemler, böyle bir düşünce kirliliği dönemleridir ve asıl mesele şahıslar değil, onları bazen öne, bazen açığa çıkaran ortamlardır.
‘Durmak yok, yola devam!’ diyorlar, onlar durmuyor, yollarına devam ediyorlar. Zorbalığa, karanlığa, kirliliğe karşı çıkanlar da aynısını yapmalı; özgürlükçü ve demokratik bir toplum ve siyaset özlemi duyanların da durmak gibi bir lüksü yok, yola devam!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Yeni devlet’ 7 Ağustos 2017

Günün Köşe Yazıları