'Tarih-i Kadim'in Güncelliği

23 Ocak 2009 Cuma

Bitmiyor, bir türlü sona ermiyor! Bir kuşak, haydi haydi iki kuşak geçince, insanın içindeki canavar yeniden başkaldırıyor. Kendisine benzemeyen, kendisi gibi inanmayan, düşünmeyen, duymayan insan topluluklarına saldırmak, yok etmek tutkusu bir kez daha diriliveriyor. Kaç yıl oldu? İkinci Dünya Savaşının acıları unutulmadan, yeni yeni kanlı çarpışmalar, savaşlar, kıyımlar kendini gösterdi.

Tevfik Fikretin Tarih-i Kadimini okurken, daha 1900lerde, büyük şairimizin bütün bu gerçekleri yaşadığını, bizlere de yaşattığını duydum.

Eski tarihin yapraklarını çevirirken sanki bir hortlak görmüş gibi oluruz. Fikret de öyle diyor. O biraz filozof, biraz sırtlan / Ve bütün kalabalığıyla bir hortlak. Öyle bir hortlak ki her dönemde insanların arasında:

Yürüdüğü yolu hep kan saçan / Bir bulutun gölgesi örter. Mutlak / Başta, en başta bir kanlı bayrak / Onu kanlı bir taç izler / Sonra yakıp yıkan kanlı araçlar / Mızrak, yay, kılıç, topuz, balta / Mancınık, top, sapan, tüfek / Arada, karlı komutanlarıyla savaşçılar / Sonra artık alay alay tutsaklar / Kesenkes bir yenen, on yeniden / Çiğneyen haklıdır, ayıplanır çiğnenen / Ezmeye alkış, gurura tapış, cömertlikle / Güçsüzlük ve alçaklık, hep eşdeğerde.

Değişen bir şey var mı? Bunca uygarlık atılımı, aracı, kitabı, felsefesi, edebiyatı!.. Beethovenler, Mozartlar, Goetheler, Schillerler, Mannlar, Remarquelar Almanya gibi en uygar bilinen bir ülke de Nazi canavarlığını yıllar yılı benimsemedi mi? İnanılır bir şey mi bu? Ama gerçek! Milyonlarca insanı, salt kendilerinden değil diye fırınlarda, gaz odalarında ortadan kaldıranlar, 1930ların 40ların Alman toplumu değil miydi? Ya günümüzde işlenen vahşetler!

Tolstoyların, Dostoyevskilerin, Puşkinlerin, Gogolların ülkesinde gerçekleştirilen devrim insanlara mutluluk getirmek amacını taşımıyor muydu? Haydi Çarlık döneminde Sibiryalarda yaşanan kıyımları bir yana atalım, ya devrim sonrasında aynı sürgün yerlerine yollanan milyonlar neydi?

İnsan kıyımı bugün de sürüp gitmekte işte! Uygar dünya TVlerde, dergilerde, gazetelerde, boy boy resimlerde görerek, bilerek, üstelik de zaman zaman bir acıma duyarak bütün bunları seyretmekle yetinmiyor mu Birleşmiş Milletlerine, insan hakları savunuculuğuna, çeşitli bildirgelere, kurumlara karşın?

Tevfik Fikret de bütün bunları görüp, geçmiş tarihi bir iskelet gibi karşısına alıp, o ünlü şiirini, o unutulmaz Tarih-i Kadimini yazıp bırakmış gelecek kuşaklara: Doğruluk gönülde yok, dudaklarda, iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda / Bir gerçek: Zincir gerçeği / Bir açık söz: Kılıcın söylediği / Hak güçlünün söz kötünündür / Bir açık özdeyiş, ezmeyen ezilir. Tevfik Fikret böyle bir insanlık dışı dünyada Her şeref yapma, her mutluluk piç / Her şeyin başlangıcı sonu hiçdiyorsa kim onu haksız bulabilir? Hele bugünlerin dünlerden daha beter olduğu, teknolojik gelişmenin sözde en ileri aşamalara vardığı zamanımızda...

Bir bombayla yüz bin kişiyi ortadan kaldıran, bilimsel yöntemlerle milyonları temizleyen ya da denek hayvanı gibi kullanan bir tutuma, bir yaşantıya nasıl uygarlık diyebilirsiniz?

İşte son örnek: İsrailin Gazzede gerçekleştirdiği soykırım!

Tevfik Fikret bu ünlü şiirinin bir yerinde en güzel müjdeyişu dizelerde vermiş: Gelecek çağlar için bu tasarıdır / İşte gerçek özgürlük budur: Ne savaşçı ne savaş, ne istila / ne sataşma, ne sultanlık, ne eşkıya / Ne zulüm, ne baskı, ne yakınma / ben benim, sen de sen, ne kul, ne ağa / O zaman ey takırdayan iskelet senin / Şimdi devrim, sefer, savaş, anlaşma / Diye sayıp döktüklerini kimse bilmeyecek / Hepsi birer tuhaflık ya da cin hikâyesi olacak.

Belki bir gün, ama çok çok uzaklarda bir gün!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yağmurda Bir Gün 20 Mart 2014
Seçimlere Doğru 18 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları